Kadına karşı şiddetin ülkemizdeki
vahim tablosunu tartıştığımız 25 Kasım'ı henüz geride bırakmışken, kadının
seçme ve seçilme hakkını tartışacağımız yeni bir haftaya adım atıyoruz. Kadına
şiddetten, siyasete katılıma süren yolculuğumuz ironik olduğu kadar ilişkili
de... Yani aslında kadının her alanda temsil hakkı arttıkça, mücadele gücünün
ve toplumun duyarlılığının artacağı da bir gerçek.
Sözü çok uzatmadan, kadınların siyasette
varlığı adına karşılaşılan sorunlara ve bu sorunların çözümüne değinmek
istiyorum.
Kadının siyasete katılımı ve
"hangi kadın?" sorunsalı:
1) Türkiye'de kadınların siyasete eşit katılım ve temsili
denildiğinde karşımıza çıkan ilk sorun kadınların siyasete katılımını
destekleyecek tarihsel bir mirasın olmamasıdır. Önderimiz Gazi Mustafa Kemal'in
ülkemizde kadınların her alanda erkeklerle eşit imkanlarda varlık göstermesi
adına verdiği mücadele ne yazık ki yıllar içerisinde olumlu örneklerle
taçlandırılamamış ve kadınların rol model olarak görebileceği, feyz alabileceği
boyuta ve yoğunluğa taşınamamıştır.
2) Toplumumuzdaki kültürel dokunun, sosyolojik yapının, toplumsal
değerlerin de önemli derecede etkisiyle cinsiyet eşitliği bilinci gelişememiş,
kadınlar kendilerine biçilen rol çerçevesinde hareket etmeye zorlanmıştır.
Erkek egemen siyasal yapı kadına, "elinin hamuruyla" erkek işlerine
karışmaması gerektiğini vurgulamış, eğer siyasete giriyorsa da vitrin görevi
üstlenecek, uyumlu, yabancı dil bilen, ama siyasal deneyimi düşük profili
tercih etmiştir. Bu ağırlıklı olarak profesyonel siyasetçilerin tercihidir.
Araştırmalar göstermektedir ki seçmenin %82'si siyasette kadın görmeyi
istemektedir. (Ama aynı zamanda eşini siyasete sokmak istememektedir.
Bknz:Madde5) Cinsler arası eşit temsil açısından kadın varlığına baktığımızda
kamu kurumlarında, bürokraside, yargı organlarında, üniversitelerde oran
%20-25'leri bulurken siyasette %10 civarına düşmektedir. Yine de kamu tepe yönetimlerinde
kadınlar hala daha varlık göstermekte zorlanmaktadırlar. (Sancar, 2008)
3) Toplumsal cinsiyet rolü kadınların siyasette üstlendiği
görevlere de sirayet etmektedir. Siyasetin temel dinamikleri olan dış politika,
ekonomi,
milli güvenlik ve mali politikalar gibi konularda öncül kadınlar göremezken,
çocuk, aile, kadın, engelliler gibi alanlarda kadınların daha
"makbul" olduğuna tanıklık etmekteyiz. Üstelik söz konusu kariyer ve
liyakat olduğunda kadınların erkeklere oranla daha yüksek kriterlerle
değerlendirildiği, tüm bunların sonucunda yine de "cam tavan"
etkisinden kurtulamadıklarını da söyleyebiliriz.
4)Kadının siyasete katılımının çok
sıkıntılı olduğu ülkemizde seçilen/atanan kadınların örgüt geçmişi olmaması,
siyasal deneyimi düşük olması, örgütte varlık göstermek için mücadele eden
kadınların direncini kırmakta, siyasete katılım ve devamlılık oranını
düşürmektedir. Benzer şekilde kadın kollarının hala yardımcı kol görevi görüyor
oluşu, ana politik hatta katılım güçlüğü, örgütte çalışan kadınların
motivasyonunu ve inancını düşürmektedir.
5)Elbette
ki en önemli sorunlardan biri de siyasetin maddi imkanlara bağlı bir uğraş
olmaktan henüz kurtulamamış olmasıdır. Çoğunlukla bürokrat, öğretmen, avukat,
işçi, akademisyen, doktor meslek gruplarından gelen kadınların iş adamlarıyla
ve maddi yönden kuvvetli erkek adaylarla eşit imkanlarda bir mücadeleye
girmesi adaletsiz bir yarışın ilk sinyalidir. Ayrıca siyasetin erkekleşmesi,
kahvelerde geç saatlere kadar süren toplantılar, olumsuz çalışma koşulları
kadınları zorlayan bir başka unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Yine yapılan
araştırmalar göstermektedir ki siyasette kadın görmek isteyen seçmen,
"eşinizi siyasete sokar mısınız?" denildiğinde çoğunlukla
"hayır" yanıtını vermektedir. Bu tablo Anadolu'nun geniş bir
kesiminde erkek ilçe yöneticilerinin ve milletvekili eşlerinin dahi partiye üye
yapılmadığı gerçeğiyle pekişmektedir.
Türkiye'de kadının siyasete katılımı
ve hangi kadın sorunsalı üzerine nice alt başlık da üretebiliriz. Ama temel
olarak sayabileceğimiz bu 5 soruna çözüm üretmek mümkün. Çözümün ilk ve en
önemli yolu, bu sorunların sadece herhangi bir partideki kadınların sorunu
olmadığını anlamaktan geçer. Öncelikle şu bilinmelidir ki meclisteki kadın vekillerin
ve kadın öncelikli sivil toplum kuruluşlarının kollektif bir çalışması
olmadıkça bu sorunlar varlığını sürdürmeye devam edecektir.
Sivil toplum kuruluşlarının ve kadın
hareketinin önemli bir başarısı son yıllarda sınıftan soyutlanıp kimliğe
sığınan ve kadınları da gerici-çağdaş, Kürt-Türk, Alevi-Sunni, İslamcı-Laik,
kentli-köylü diye ayıran siyasal çizgiye inat tüm kimlikleri aynı çatı altında
birleştirebilme başarısıdır. Aslında siyasetin ayrıştırdığını, kadın
hareketleri birleştirmektedir. Dolayısıyla burada kadın vekillere düşen görev
kadın hareketleriyle ortak bir çalışma yürüterek siyasetteki cinsiyet kotasının
anayasal bir zorunluluk haline getirip, yasalaştırılmasını sağlamak olmalıdır.
Sadece kota uygulaması yeterli değildir. Hatta cinsiyet eşitliği politikaları
bir bütüne yayılmadıkça kotanın, partiler içi gerginliği arttıran bir unsur
olarak ortaya çıktığı dahi görülmektedir. (Sancar, 2008)
TBMM'deki tüm kadın vekillerin
oluşturacağı bir "Ortak Komisyon" aracılığıyla, Türkiye'de
kadın-erkek eşitliğini sağlayacak kamu politikalarını üretmek üzere kurulmuş
Kadının Sorunları ve Statüsü Genel Müdürlüğü'ne (KSGM) kota, katılım, Eşitlik
Çerçeve Yasası ve eşitliğin bir kamu politikası olması hususunda çalışmalar
yapması yolunda baskı kurmalıdır. Siyasete katılımda eşitlik, kadınların ancak
ortak hareket ve anayasal yaptırımla çözebileceği bir konudur.
Ayrıca parti içine dönük
uygulamalarda örgütsel adalet duygusunun kırılmaması, çalışan emek veren
kadınların erkelerle eşit imkanlara sahip olması, kadın kollarının yan ve
yardımcı kol görünümünden kurtulması, siyasetin kadınlar için birinin kızı,
eşi, yakını sıfatlarıyla yapılabilir olmaktan kurtulması, ideolojik yanı güçlü,
yetkin kadınların hakkaniyet duygusu içinde siyasette varlık göstermelerine
imkan tanınması sağlanmalıdır.
Bu vesile ile Cumhuriyet devriminin
mimarı, önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye'de kadınlara seçme ve
seçilme hakkı tanımasının 81. yılını idrak ettiğimiz bu günlerde kendisini bir
kez daha sevgiyle, özlemle ve saygıyla anıyoruz.
*
Sancar, S., 2008, "Türkiye'de Kadınların Siyasal Kararlara Eşit
Katılımı", Toplum ve Demokrasi, 2 (4), Eylül-Aralık, s. 173-184.