“Beni bırakma anne…”
Omzuna
dökülen kestane rengi saçları, iri kahverengi gözlerini örten perçemleriyle 35
yaşında dünyalar güzeli bir kadın; adı Evrim. Harika bir çocukluk ve genç
kızlık geçirmiş. Üniversite yıllarında tanıştığı eşiyle henüz öğrenciyken aşk
evliliği yapmış. Ve hemen ardından bir çocukları olmuş. Oğlu Eren şimdi 13
yaşında. Evrim’in eşi oğlu 2 yaşındayken evi terk etmiş. Eren’in down sendromlu
olmasını taşıyamamış. Evrim ömrünü oğluna adamış bir anne. Kendi gençliğini ve
kadınlığını çoktan askıya almış. Oğlunun akranlarından farklı olmasının
getirdiği tüm yükü tek başına omuzlarında taşıyor…
Meral
ise 43 yaşında. Hayatını, yemyeşil gözlerinden akan birkaç damla yaşla
anlatıyor. Hiç evlenmemiş. Daha doğrusu evlenememiş. Kendinden 5 yaş küçük kardeşi
Kerem doğuştan zihinsel engelli. Meral’in babası da tıpkı Evrim’in eşi gibi
yıllar evvel evi terk etmiş. Ağır şeker hastası anne ise Kerem’in tüm bakımını
henüz genç bir kız iken Meral’e yüklemiş. Yokluk bir yandan, imkansızlıklar bir
yandan derken hep mücadeleyle geçmiş yaşamı… Huzuru, sadece akşam evde herkes
uyuduktan sonra televizyonda dizi izleyerek bulduğunu söylüyor Meral…
Yaşayamadığı bir hayatı ekrandan izleyerek sadece hayal ediyor. Ve belki de bir
daha ki sefere diyor… Bir daha ki sefere…
2014’e
engelli ailelerinden bahsederek başlamak istedim. Yangın evimize düşmedikçe bir
türlü hissedemediğimiz, tam olarak algılayamadığımız zorlu yaşamlardan kesitler
vermek istedim.
Onlar
çoğu zaman, çocukları engelli olduğu için eşleri tarafından terk edilmiş
kadınlar… Adları her ne olursa olsun soyadları “sabır” olan yeryüzü melekleri…
“Neden ben? Neden?” diye yaşadıkları fırtınaları yüreklerine gömmüş, yüzlerine
acı bir tebessüm kondurarak çetin bir mücadele ile yaşayan kadınlar onlar… Kimi
zaman bir anne, kimi zaman anneanne, kimi zaman ise bir kız kardeş… Ama
mücadele ortak, yürek hep kocaman… Sabrın tarifi ise o yüreklerde gizli.
Engelli
aileleriyle ilgili bilgi almak üzere Karşıyaka
Kent Konseyi Engelli Meclisi Başkanı
Hülya Polat ile görüştük. Hülya Hanımın yakışıklı oğlu Deniz 26 yaşında. Down
sendromlu… Ama Deniz çok şanslı bir genç. Ailesi ilmek ilmek dokumuş Deniz’in
yaşamını… Bilinçle ve özel ilgiyle yaklaşarak Deniz’in akranları gibi bir
eğitim almasını sağlamışlar. Hülya Hanım ise mücadelesine diğer çocuklar-gençler
için hala devam ediyor.
Görüşmemiz sonucu
zihinsel engellilerle ilgili ortaya çıkan 3 temel sorunu sizlerle paylaşmak
istiyorum;
1)Devletin ödenek yardımı
yaptığı özel eğitim kurumları zihinsel engelli çocuklara günde sadece 2 saat eğitim
verebiliyor. Bu süre ailelere yetersiz geliyor. Çocukları günün arta kalan
zamanlarında oyalamakta güçlük çekiyorlar.
2)Bu
özel eğitim kurumlarında çocuklar 23 yaşına kadar eğitim alabiliyor. Geçen
seneye kadar 23 yaşına gelen gençler iş eğitim merkezlerine devam etmekteydi.
Bu merkezlerde engel seviyesine göre üretim yapmakta ve bunlardan gelir elde
etmekteydiler. Yeni bir kanunla artık bu görev Halk Eğitim Merkezlerine
devredildi. Yani 4+4+4 eğitim yasasıyla birlikte Eğitim Uygulama ve İş Eğitim Merkezlerinde
okuyan 23 yaş ve üzeri engelli öğrencilerin kaydı silindi.
3)Devletin
50 kişi üzeri işçi çalıştıran işletmeler için şart koştuğu %3 engelli
kontenjanından genellikle kalp, böbrek gibi rahatsızlıklardan engelli raporu
almış kişiler faydalandırılıyor. Aileler bu konudan dert yanıyor. “Bu işyeri
sahipleri neden bir down sendromluyu çalıştırmayı düşünmüyor? Farklı göründüğü
için mi?” diye duygularını dile getiriyorlar.
Bu
konuyla ilgili yazmaya devam edeceğim. Otistik bir çocuğu büyütmenin nasıl bir
yaşamı peşinden getirdiğini, down sendromlu çocukların karşılaştığı sorunları,
doğuştan zihinsel engelli olan çocukların yaşadığı dünyayı aktarmaya
çalışacağım sizlere… O çocuklar da bir gün büyüyor, genç kız veya delikanlı
oluyor. Onların da başında kavak yeli esiyor… Ama ailelerinin yürek sızısı hiç
bitmiyor.
Zihinsel
engelliler için ömür boyu kesintisiz ve tam gün eğitim sağlanana kadar, daha
iyi durumda ve çalışabilir olan gençler için ise adil çalışma fırsatları
sağlanana kadar bu mücadelede onları yalnız bırakmamalıyız.
Elimizden
ne gelir dememek lazım; Su damlaları birleşir bir gün deniz olur… Bakarsınız
sesimiz meclise ulaşır, yasa olur. Kim bilir?