Metin
Serezli’yi de kaybettik ya içimi garip bir hüzün kapladı. Türk tiyatrosunun
centilmen, mağrur, çağdaş yüzüydü Serezli. Serezli’nin sanatkarlığının yanı
sıra önemli bir özelliği de yıllarca eşi Nevra Serezli’nin bir adım gerisinde
vakur durmasıydı...
Metin
Serezli deyince benim gözümün önüne bir tiyatro oyunu gelir: Güzeller güzeli
Nevra Serezli sahnenin en önünde, bütün ışıklar üzerindeyken oyununu
oynamaktadır. Tüm izleyicilerin gözü ondadır, büyülenmişlerdir adeta. Sahnede
biri daha vardır aslında. Hafif karanlıkta kalmıştır ama tok ses tonuyla tüm
salonu etkisi altına alır. O hayatını paylaştığı kadına başrolü vermiştir.
Işığın hep onu aydınlatmasından gurur duyar. Hem yaşam oyununda hem sahnede
başrolde hep eşi vardır. Hatta o kadar olgundur ki eşi Nevra Serezli’nin
oynadığı Sihirli Annem adlı dizide eşinin köpeğini seslendirir.
İşte
benim gözümde Metin Serezli sadece cumhuriyet dönemi tiyatrosunun önemli
temsilcisi değil aynı zamanda çağdaş bir eş, çağdaş bir insandır.
Sanat
dünyamızın modern yüzlerini birer birer kaybediyoruz. Onlar Devlet
Tiyatroları’nın 2. kuşak sanatçılarıydı. Onlarla beraber bir dönem de
kapanıyor.
Devlet
Tiyatrosu, Tatbikat Sahnesi’nin sonu kabul edilen 1949’dan sonra sırasıyla;
Muhsin Ertuğrul, Cevat Memduh Altar, tekrar muhsin Ertuğrul ve 19 yıl boyunca
Cüneyt Gökçer ile yoluna devam etti. Tüm bu süreçte yaklaşık 12 dilden çevrilen
108 yabancı oyun ve nice yerli oyunla Devlet Tiyatroları en parlak dönemini yaşadı. O dönemlerde yetişen
tiyatrocuların çoğu özel tiyatrolar açtı. Tiyatrolar 90’lı yıllarda yeşerdi,
yayıldı. 2000’den sonra ise tiyatrocular özel televizyon kanallarında
oynadıkları dizilerden aldıkları paraları tiyatrolarına aktararak sistemi devam
ettirmeye çalıştılar. Tiyatro onlar için bir aşktı. Karşılıksız, hep özveri
isteyen tutkulu bir aşk.
Günümüzde
ise dikkatimizi çeken artık televizyon dizilerinde tiyatro sahibi oyuncuların
git gide azaldığı. Yani özel tiyatrolar artık televizyondan dolaylı olarak
beslenemiyor. Elbette ki Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu gibi durumu iyi olan
istisnaları meselenin dışında tutuyorum. Küçük tiyatrolar sıkıntıda. Devlet
Tiyatrolarının artık eski tadı yok. İktidar zihniyeti oraya da sızdı. Tiyatro
salonları bir bir kapanıyor. Tiyatroda bir devir kendini hissettirmeden
kapanıyor.
Ustalar
da bizlere veda ediyor. Sessizce gidiyorlar. Bir tarihi, çocukluğumuzu, aşina
bir sesi yanlarına alıp gidiyorlar. Bize ise sadece ümit etmek kalıyor.
Yerlerine gelen yeni nesil sanatçıların da onlar kadar çağdaş ve aydınlık
olduğunu ümit etmek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder