Sol yanım...

12 Mart 2013 Salı

ELVEDA SEREZLİ…


ELVEDA SEREZLİ…

Metin Serezli’yi de kaybettik ya içimi garip bir hüzün kapladı. Türk tiyatrosunun centilmen, mağrur, çağdaş yüzüydü Serezli. Serezli’nin sanatkarlığının yanı sıra önemli bir özelliği de yıllarca eşi Nevra Serezli’nin bir adım gerisinde vakur durmasıydı...

Metin Serezli deyince benim gözümün önüne bir tiyatro oyunu gelir: Güzeller güzeli Nevra Serezli sahnenin en önünde, bütün ışıklar üzerindeyken oyununu oynamaktadır. Tüm izleyicilerin gözü ondadır, büyülenmişlerdir adeta. Sahnede biri daha vardır aslında. Hafif karanlıkta kalmıştır ama tok ses tonuyla tüm salonu etkisi altına alır. O hayatını paylaştığı kadına başrolü vermiştir. Işığın hep onu aydınlatmasından gurur duyar. Hem yaşam oyununda hem sahnede başrolde hep eşi vardır. Hatta o kadar olgundur ki eşi Nevra Serezli’nin oynadığı Sihirli Annem adlı dizide eşinin köpeğini seslendirir.

İşte benim gözümde Metin Serezli sadece cumhuriyet dönemi tiyatrosunun önemli temsilcisi değil aynı zamanda çağdaş bir eş, çağdaş bir insandır.

Sanat dünyamızın modern yüzlerini birer birer kaybediyoruz. Onlar Devlet Tiyatroları’nın 2. kuşak sanatçılarıydı. Onlarla beraber bir dönem de kapanıyor.

Devlet Tiyatrosu, Tatbikat Sahnesi’nin sonu kabul edilen 1949’dan sonra sırasıyla; Muhsin Ertuğrul, Cevat Memduh Altar, tekrar muhsin Ertuğrul ve 19 yıl boyunca Cüneyt Gökçer ile yoluna devam etti. Tüm bu süreçte yaklaşık 12 dilden çevrilen 108 yabancı oyun ve nice yerli oyunla Devlet Tiyatroları en parlak  dönemini yaşadı. O dönemlerde yetişen tiyatrocuların çoğu özel tiyatrolar açtı. Tiyatrolar 90’lı yıllarda yeşerdi, yayıldı. 2000’den sonra ise tiyatrocular özel televizyon kanallarında oynadıkları dizilerden aldıkları paraları tiyatrolarına aktararak sistemi devam ettirmeye çalıştılar. Tiyatro onlar için bir aşktı. Karşılıksız, hep özveri isteyen tutkulu bir aşk.

Günümüzde ise dikkatimizi çeken artık televizyon dizilerinde tiyatro sahibi oyuncuların git gide azaldığı. Yani özel tiyatrolar artık televizyondan dolaylı olarak beslenemiyor. Elbette ki Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu gibi durumu iyi olan istisnaları meselenin dışında tutuyorum. Küçük tiyatrolar sıkıntıda. Devlet Tiyatrolarının artık eski tadı yok. İktidar zihniyeti oraya da sızdı. Tiyatro salonları bir bir kapanıyor. Tiyatroda bir devir kendini hissettirmeden kapanıyor.

Ustalar da bizlere veda ediyor. Sessizce gidiyorlar. Bir tarihi, çocukluğumuzu, aşina bir sesi yanlarına alıp gidiyorlar. Bize ise sadece ümit etmek kalıyor. Yerlerine gelen yeni nesil sanatçıların da onlar kadar çağdaş ve aydınlık olduğunu ümit etmek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder