Başbakan geçtiğimiz günlerde harçları
kaldıracağını açıkladı...
10 Yıldır tek başına iktidar olan bir parti için geç
kalınmış bir açıklama... Fakat zaruriyetinden ötürü derhal uygulanmalı,
desteklenmeli hatta kapsamı genişletilmeli. Gençlerin diline pelesenk olmuş
“Harçlar kaldırılmalı” söyleminde çok acılar, dramlar yüklü... Hafızalarımızda en taze olanı ise
parasız eğitim istediği için 8,5 yıl hapis cezasına çarptırılan Berna ile
Ferhat var. Gerçi başbakan onların suçunun "örgüt üyeliği" olduğunu beyan
etti ama bizim için örgüt üyeliği hala bir muammadır. Malum bu örgütün bir
diğer üyesi poşu taktığı için 11 yıl 3 ay ceza alan Galatasaray Üniversitesi
öğrencisi Cihan Sarıgül... Bu gençlerin ortak noktası söylenilemeyenleri
yüreklice söylemeleri... Bedeli hapis! Halbuki devlet, gençlerin düşünme
haklarını korusa ve onları sistemin içine dahil etse, onları kazanmış olur.
Sistemin dışına itilen her bireyin içinde farkında olmadan öfke tohumları
ekersiniz. Bu tohumlar büyür, gün gelir orman olur. İşte o zaman iktidarın
“kendi” gençleri bile onları kurtarmaya yetmez. Hem gençlerin senden olanı, benden olanı olur mu? Zaten yeterince kutuplaştırdığımız, kirlettiğimiz siyasette en azından
gençlere herkesin kucak açması, kulak vermesi gerekir.
Okuyan gençler zorda, darda... Bunu anlamak için
ya devlet üniversitesinde okumalı ya da onlarla yakın olmalısınız. Gençlerin metrobüslerde ki, otobüslerde ki sesine kulak vermelisiniz. Dolmabahçe’den Çırağan’dan gençlerin isyanını duymak mümkün değil. Geçen gün
Cumhurbaşkanı Gül’ün Çırağan’da verdiği bir iftar davetinde Bakan Fatma Şahin’i
gördüm ekranlardan... Aklıma onun henüz bir genç kızken Gaziantep’ten çıkıp
okumak için geldiği İstanbul Teknik Üniversitesi’nde zamanın rektörüyle
görüşmek için kapısında nasıl 10 gün beklediği ve sonunda istediği ve ihtiyacı
olan bursu nasıl alıp okuduğu geldi. Bu benim aklıma geldi de acaba
bakanlarımızın aklına kendi gençliklerinde yaşadıkları sıkıntılar artık hiç
gelmiyor mu? Sırça köşklerde yaptıkları davetler, edindikleri mallar mülkler,
hızla zenginleşen yandaşlar akrabayı talukat, o yokluk günlerini hafızalarından hızla
sildi mi acep?
Gençler darda demiştim. Bunu biraz rakamlara
dökmemiz gerekirse: ÖSYM'nin 2011 verilerine göre, 95 devlet, 54 vakıf, dokuz
askeri ve bir polis akademisinde bir milyon 98 bin 310 ön lisans, iki milyon
528 bin 332 lisans, 126 bin 368 yüksek lisans, 43 bin 405 doktora ve 20 bin 671
tıp ihtisas öğrencisi öğrenim görüyor. Yani 154 yüksek öğrenim kurumunda toplam
üç milyon 817 bin 86 öğrenci var. Toplam dört milyona yakın üniversite
öğrencisinin yıllık harcı ise ortalama 1.1 milyar lira tutuyor. (http://www.marksist.org/haberler/7840)
Yani yaklaşık 4 milyon gençten bahsediyoruz. Türkiye’nin
en büyük üniversitesinde doktora yapmamdan ötürü bu gençlerin sıkıntılarını paylaşma fırsatım oldu. İstanbul Üniversitesi’nde 75 kuruş olan öğlen
yemeğini ödeyemeyen genç arkadaşlarımızın sırtında bir de her dönem ödemeleri
gereken 150 TL harç var. Ulaşım, yemek, konaklama masrafları da cabası…
Özellikle Anadolu’dan gelmiş gençlerin yükü çok ağır… Üniversitede bir lisans
öğrencisinin şu sözleri hiç aklımdan çıkmıyor: "3 gündür salça
kavurup ekmekle yiyorum. Babamdan para istememek için…" Sakın bu satırları
okuduğunuzda o genç arkadaşımız için üzülmeyin… O belki de hepimizden daha büyük
bir erdemle yaşam mücadelesi veriyor. Elde edeceği her başarı da sadece kendi
emeği ve alın teri olacak. Onurlu ve haklı bir yaşam mücadelesi onun ki… Kolaycılığa yer yok!
Peki devlete burada nasıl
görevler düşüyor? Sosyal Devlet’in temel görevlerinden biridir parasız okuma
hakkını sağlamak… Sadece okuma mı? Öğrencilere ulaşımda indirimden ziyade
ücretsiz ulaşım hakkı da getirilmelidir. Hele metropollerde okuyan gençler
günde 4-5 vasıta kullanmak zorunda kalıyorlar. Bunun maliyeti haliyle çok
yüklü. Bu yükü azaltmak erki elinde tutanların mesuliyetidir.
Temeli Marksizme dayanan
bilimsel sosyalizmde işçi sınıfının hakları esas olarak alınmış ve adaletsiz
sermaye birikimine karşı mücadele verilmişti. Aslında bugünde yapmamız gereken
kıyas çok basit: Bir işçi, maaşıyla 3 çocuğunu okutabilir mi? Cevabı hayır ise o
zaman belki çözümü sosyalist düşüncenin derinlerinde aramalıyız. En basitinden Sosyal Devlet'in mekanizmalarını işletmemiz yeterli olacaktır. Kapitalizmin
acımasızca kol gezdiği ülkemizde milyonlarca gencin sadece okumak için yaz
aylarını akranları gibi gezip tozmak yerine vasıfsız işlerde yorgun ve
çalışarak geçirmek zorunda olduğunu unutmamamız lazım…
Belli ki iktidar
mensupları nereden ne zorluklarla geldiklerini çoktan unutmuşlar… Ama biz sola
gönül verenlerin bu gençleri unutması mümkün değil. Tatile gittiğinizde suyunuzu
getiren genç garson, okul masraflarını çıkarmak için çalışan bir öğrenci
olabilir. O gencin gözlerine iyi bakın, çünkü orada sessiz çoğunluğun
çığlığını, memleketimizin emek dolu, aydınlık yarınlarını göreceksiniz…
İyi yazlar dilerim, kalın
sağlıcakla…