Adanmışlık
ve Yoldaşlık
Yıllardır iktidarın nimetlerinden mahrum bir
partinin Türkiye genelinde örgütleri nasıl ayakta durur hiç düşündünüz mü?
Anadolu’nun ücra bir köşesinde elinde bastonuyla
nöbet tutar gibi, CHP ilçe binasının önündeki sandalyesinde oturan Ahmet
Dede’yi partiye bağlayan nedir peki?
Cebindeki son kuruşu evlatlarına vermek yerine
partideki çaya katkı sunan kadın üye ne bekler CHP’den? Neden varını yoğunu
adar partisine?
Başlarında kavak yelleri eserken, kafelerde
sokaklarda kaygısızca gezip dolaşmak varken neden bayrak asar, gecelere kadar
soğukta meydanlarda çalışır gençler? Hem tüm cefayı çekip, hem de sefasından
mahrum olmayı neden bal eylerler?
Tüm bu soruların yanıtı sihirli tek bir kelimede
gizlidir; “ADANMIŞLIK”...
Zaten bir mücadele uğruna hayatından özveride
bulunmanın yolu “adanmışlıktan” geçer... Ortak bir ideolojinin çatısı altında,
ortak amaçları gerçekleştirmek için adar insanlar kendini... Bu öyle kutsal bir
duygudur ki, 10 oy çıkan köyde dahi cansiperane korur 6 oklu kırmızı
bayrağını...
Çok eski partili değilim... Ama Cumhuriyet Halk Partisi’ni
ayakta tutan dinamikleri okuyacak kadar imkanım ve tecrübem oldu. Diyarbakır’da
da, Mardin’de de, Sinop’ta da, Çankırı’da da CHP hangi imkanlarla siyaset
arenasında varlık gösteriyor bizzat gözlemleme şansım oldu.
İzmir’e benzemiyor tabi Doğu Anadolu’da, İç
Anadolu’da CHP’li olmak... Kendinizi kuşatılmış hissediyorsunuz. Hafif bir
boynu büküklük var Anadolu’da... İktidar özlemi boğazı düğümlüyor... Anadolu’da
ancak “Ah bir iktidar olsak” diye başlayan cümleler kurulunca gözlerin içi
parlıyor... “Ah bir iktidar olsak...”
Partiye kurulan bağ “ideolojiye” ve “ortak
amaçlara” adanmışlıktan geçiyor dedik. Peki ya örgütü, örgütü oluşturan
insanları bir arada tutan nedir sizce?
Ya da bir mahallenin kahvesinde “Halk Partilidir”
denildiğinde yakın bir akrabasını görmüş kadar sevinen CHP üyesinin özünde
hissettiği duygunun adı nedir?
İşte ikinci sihirli kelimemiz tam da burada
karşımıza çıkıyor; “YOLDAŞLIK”...
Bazen uzun süre omuz omuza siyaset yaptığınız, bazen
ise hiç tanımadan sadece partidaşınız diye cansiperane koruduğunuz
“yoldaşınız”...
İnsan
siyasi hedeflerine ulaşamadığında değil, yoldaşlık bağlarını yitirdiğinde
kaybeder siyasette... Dar ekipçilik, hizipçilik tuzağına düştüğünde
siyasette farkına varmadan kendini köşeye sıkıştırmış demektir. Elini en uzakta
duran yoldaşına uzattığında ise büyür yüreklerde... İşte o zaman gerçek bir
dava insanı olduğunu gösterir, gerçek bir yol arkadaşı olduğunu hissettirir. Tüm
örgütü kucaklayan bir yol arkadaşı...
Bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey yoldaşlık
bağlarımızı güçlendirmek... Kin üzerine, intikam üzerine, rövanş üzerine kurulu
siyaseti yıkıp, aklın yolundan ortak amaçlarımız için yürümek... Dar ekipçiliğin getireceği tek sonuç “ayrışmadır”. Ve hatta bölünme... Hiç kimsenin kişisel
egoları için bunu yapmaya hakkı yok.
Anadolu’da ilmek ilmek dokunan siyaseti, büyük
şehirlerdeki kavgalara kurban etmeye ise hiç hakkımız yok!
Büyükşehirlerin yöneticileri omuzlarında, İç
Anadolu’da ya da Güneydoğu Anadolu’da zor koşullarda siyaset yapan
yoldaşlarının sorumluluğunu hissetmelidir. Kazanacak olmanın şımarıklığından
kurtulmalıdır. Ve en önemlisi kucaklayıcı olmalıdır. Gerçek bir yoldaş gibi;
yarı yolda bırakmamalı, yarı yolda kalanı elinden tutup yanına çekmeli, gücüne
güç katmalı ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni büyütmenin yolunu açmalıdır.
Açmalıdır ki İç Anadolu’da iktidara hasret yoldaşının da yüzü gülsün...
Sözün özü; Gezi eylemlerinde zıt düşüncelerdeki
gençler faşizme karşı elele tutuşabildiyse eğer, bizim aynı partinin üyeleri
olarak yeniden “yoldaşlık” bağlarıyla daha güçlü örgütlenmemiz mümkün...
Kendimize sormamız gereken soru şu:
Daha güçlü, daha örgütlü, dar ekipçilikten, hizipçilikten sıyrılmış
yoldaşlık bağlarıyla örülü, kapısı herkese açık bir Cumhuriyet Halk Partisi mi?
Yoksa kişisel çıkarlar etrafında şekillenmiş,
ekiplerin tekeli altında kalmış, ayrışmış, prangalı bir Cumhuriyet Halk Partisi
mi?
Tercihinizi yapın... Hangisi?