Şimdi Ne Yapmalı?
Seçim ertesi birçok analiz yazısı yazıldı,
sonuçlar ekranlarda, parti organlarlarında tartışıldı, yorumlandı... Genellikle
mevcut durumun fotoğrafını çekmeye yönelik bu girişimlerin hepsini yakından
takip ettim. Bu kadar analiz yoğun bir dönemde, seçim sonuçlarını yorumlamaya yönelik
bir boşluk olduğunu düşünmüyorum. Söylenebilecek tüm sözler söylendi, yazıldı.
CHP’ye gönül vermiş genç bir siyasetçi olarak bundan sonra “ne yapmalıyız?”
sorusunun yanıtını aramamız gerektiğini düşünüyorum.
O zaman, başarılıyız/başarısızız tartışmasından
sıyrılarak, “bundan sonra ne yapmalıyız” üzerine düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
isterim.
Öncelikle 2011 seçiminden beri üzerine
çalışılan “kurumsallaşma” sürecinin tamamlanması gerektiğine inanıyorum. Parti
içi tüm süreçlerin standardize edilmesi yararlı olacaktır. Herkesin her işe karıştığı
bir yapıdan, herkesin iş tanımını bildiği, iş analizlerinin ve gereklerinin yapıldığı
kurumsal bir sürece geçilmesi yarar sağlayacaktır... Elbette ki parti içi
demokrasinin işlediği bir mekanizma dahilinde...
Gerçek manada bir kurumsallaşma “kim
aday olacak?” sorununu da ortadan kaldıracaktır. Nasıl ki bir özel işletme, işgören
işe alımı yaparken belli kriterler üzerinden gidiyorsa, bir siyasi parti de
daha çok oy getirecek ya da partiyi dahi iyi temsil edeceğine inandığı adayı
belli kriterler doğrultusunda seçebilir. Bu kriterlerin şeffaf ve yalın olarak önceden
tanımlanması ve sürecin standardize edilmesi ise küskünlükleri azaltacak, örgütsel
adaleti kuvvetlendirecektir. Örgüt-Genel Merkez dengesi ise bu kriterlerin içinde
muhakkak yer almalı ve bir ortak akıl oluşturulmalıdır.
Yetkinliklere ve liyakata dayalı,
adil ve kurumsal bir yapıyı oturmanın yolu değişime açık, yenilikçi bir
zihniyet devrimiyle mümkün olacaktır. Bu zihniyet devrimini gerçekleştirdiğimizde
yoldaşlık bağlarımız güçlenecektir. CHP Örgütü son 12 yılda sıfırdan kurulmuş
bir örgüt olmadığı için bünyesinde yıllardan beri süregelen her siyasi
hareketin izlerini taşımaktadır. Bu çok renkliliği ve çok sesliliği “ekipleşmenin”
tuzağından kurtarmak, insanların birbirine düşmanlıkla değil sevgiyle yaklaştığı
bir kültürü oturtmak ve örgütsel bağlılığı güçlendirmek ise adil bir işleyişle
mümkün olacaktır. Burada da sorumluluk örgüt yöneticilerinin omzundadır.
Örgüt içi adaleti sağlayıp, yoldaşlık
bağlarımızı yeniden, daha sağlam kurduktan sonra Genel Seçim öncesi siyasi yol
haritamızı da toplumun bütününü kapsayacak şekilde tasarlayabiliriz. Bu noktada
dikkatinizi son zamanlarda sıklıkla kullandığımız “ötekileştirme” terimi üzerine
çekmek istiyorum. Özellikle İstanbul seçim kampanyasında kullanılan “Ötekisi
olmayan İstanbul” ne kadar bütünü kapsayıcıydı bilemiyorum…
“Ötekiler” üzerine kurulu bir siyaset
aslında tam da AKP’nin bizi sıkıştırmak istediği dar alandır. Ötekileştirilenlerin
ön plana çıkarıldığı siyasetten ziyade, toplumun farklı sınıflarını kapsayan
sosyal demokrat bir anlayışı yeniden canlandırabiliriz. İşçinin, çiftçinin,
memurun, esnafın, öğrencilerin, kadınların ve gençlerin beklentileri üzerine yoğunlaşmak
ve mikro çalışma gruplarıyla bu kesimlere birebir ulaşmak kucaklayıcı bir yol
olabilir. AKP’nin bizi çekmek istediği bir diğer dar alan ise kimlik
siyasetidir. Kimlik siyaseti tuzağına da “ötekileşme” aracılığıyla düşmemeliyiz.
Sonuç olarak daha evvelki yazılarımda
da değindiğim “yoldaşlık” ve “ortak amaca adanmışlık” parti içi uzlaşıya yönelik,
üyeden yöneticiye önem vermemiz gereken unsurlar diye düşünüyorum… Seçmene ulaşmak
için ise bilimsel siyasetin ışığında, mikro çalışma gruplarıyla siyasete katılımı
arttırmalı ve mahalleler bazında çalışarak varlığımızı yoğunlaştırmalıyız.
Elbette ki yapılabilecek çok şey var.
Birçoğunu da hali hazırda gerçekleştiriyoruz. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun
CHP lideri olduğu günden bugüne olumlu yönde köklü değişiklikler yaşadığımız da
bir gerçek. Bundan sonrasında başarı ivmemizi yükseltmemiz için en büyük
sermayemizin “insan” olduğunu unutmamamız lazım… Ve belki de geleceğe yönelik
değişime, birbirimizi daha çok severek ve örgüt içi işbirliğinin önemini daha çok
idrak ederek başlayabiliriz.
Başarı çok uzak değil. Yeter ki mücadeleden
vazgeçmeyelim ve inanalım… Bu karanlık günlerden kurtuluş yolunun CHP iktidarında
gizli olduğuna inanalım. Önce biz inanalım ki seçmen de bize inansın…
Şimdi daha güçlü, daha örgütlü bir
Cumhuriyet Halk Partisi için yoldaşlık bağlarımızı yeniden kurmaya ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder