Sol yanım...

22 Mayıs 2014 Perşembe

Şimdi Ne Yapmalı?


Şimdi Ne Yapmalı?

Seçim ertesi birçok analiz yazısı yazıldı, sonuçlar ekranlarda, parti organlarlarında tartışıldı, yorumlandı... Genellikle mevcut durumun fotoğrafını çekmeye yönelik bu girişimlerin hepsini yakından takip ettim. Bu kadar analiz yoğun bir dönemde, seçim sonuçlarını yorumlamaya yönelik bir boşluk olduğunu düşünmüyorum. Söylenebilecek tüm sözler söylendi, yazıldı. CHP’ye gönül vermiş genç bir siyasetçi olarak bundan sonra “ne yapmalıyız?” sorusunun yanıtını aramamız gerektiğini düşünüyorum.
O zaman, başarılıyız/başarısızız tartışmasından sıyrılarak, “bundan sonra ne yapmalıyız” üzerine düşüncelerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Öncelikle 2011 seçiminden beri üzerine çalışılan “kurumsallaşma” sürecinin tamamlanması gerektiğine inanıyorum. Parti içi tüm süreçlerin standardize edilmesi yararlı olacaktır. Herkesin her işe karıştığı bir yapıdan, herkesin iş tanımını bildiği, iş analizlerinin ve gereklerinin yapıldığı kurumsal bir sürece geçilmesi yarar sağlayacaktır... Elbette ki parti içi demokrasinin işlediği bir mekanizma dahilinde...

Gerçek manada bir kurumsallaşma “kim aday olacak?” sorununu da ortadan kaldıracaktır. Nasıl ki bir özel işletme, işgören işe alımı yaparken belli kriterler üzerinden gidiyorsa, bir siyasi parti de daha çok oy getirecek ya da partiyi dahi iyi temsil edeceğine inandığı adayı belli kriterler doğrultusunda seçebilir. Bu kriterlerin şeffaf ve yalın olarak önceden tanımlanması ve sürecin standardize edilmesi ise küskünlükleri azaltacak, örgütsel adaleti kuvvetlendirecektir. Örgüt-Genel Merkez dengesi ise bu kriterlerin içinde muhakkak yer almalı ve bir ortak akıl oluşturulmalıdır.

Yetkinliklere ve liyakata dayalı, adil ve kurumsal bir yapıyı oturmanın yolu değişime açık, yenilikçi bir zihniyet devrimiyle mümkün olacaktır. Bu zihniyet devrimini gerçekleştirdiğimizde yoldaşlık bağlarımız güçlenecektir. CHP Örgütü son 12 yılda sıfırdan kurulmuş bir örgüt olmadığı için bünyesinde yıllardan beri süregelen her siyasi hareketin izlerini taşımaktadır. Bu çok renkliliği ve çok sesliliği “ekipleşmenin” tuzağından kurtarmak, insanların birbirine düşmanlıkla değil sevgiyle yaklaştığı bir kültürü oturtmak ve örgütsel bağlılığı güçlendirmek ise adil bir işleyişle mümkün olacaktır. Burada da sorumluluk örgüt yöneticilerinin omzundadır.
Örgüt içi adaleti sağlayıp, yoldaşlık bağlarımızı yeniden, daha sağlam kurduktan sonra Genel Seçim öncesi siyasi yol haritamızı da toplumun bütününü kapsayacak şekilde tasarlayabiliriz. Bu noktada dikkatinizi son zamanlarda sıklıkla kullandığımız “ötekileştirme” terimi üzerine çekmek istiyorum. Özellikle İstanbul seçim kampanyasında kullanılan “Ötekisi olmayan İstanbul” ne kadar bütünü kapsayıcıydı bilemiyorum…

“Ötekiler” üzerine kurulu bir siyaset aslında tam da AKP’nin bizi sıkıştırmak istediği dar alandır. Ötekileştirilenlerin ön plana çıkarıldığı siyasetten ziyade, toplumun farklı sınıflarını kapsayan sosyal demokrat bir anlayışı yeniden canlandırabiliriz. İşçinin, çiftçinin, memurun, esnafın, öğrencilerin, kadınların ve gençlerin beklentileri üzerine yoğunlaşmak ve mikro çalışma gruplarıyla bu kesimlere birebir ulaşmak kucaklayıcı bir yol olabilir. AKP’nin bizi çekmek istediği bir diğer dar alan ise kimlik siyasetidir. Kimlik siyaseti tuzağına da “ötekileşme” aracılığıyla düşmemeliyiz.

Sonuç olarak daha evvelki yazılarımda da değindiğim “yoldaşlık” ve “ortak amaca adanmışlık” parti içi uzlaşıya yönelik, üyeden yöneticiye önem vermemiz gereken unsurlar diye düşünüyorum… Seçmene ulaşmak için ise bilimsel siyasetin ışığında, mikro çalışma gruplarıyla siyasete katılımı arttırmalı ve mahalleler bazında çalışarak varlığımızı yoğunlaştırmalıyız.
Elbette ki yapılabilecek çok şey var. Birçoğunu da hali hazırda gerçekleştiriyoruz. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP lideri olduğu günden bugüne olumlu yönde köklü değişiklikler yaşadığımız da bir gerçek. Bundan sonrasında başarı ivmemizi yükseltmemiz için en büyük sermayemizin “insan” olduğunu unutmamamız lazım… Ve belki de geleceğe yönelik değişime, birbirimizi daha çok severek ve örgüt içi işbirliğinin önemini daha çok idrak ederek başlayabiliriz.

Başarı çok uzak değil. Yeter ki mücadeleden vazgeçmeyelim ve inanalım… Bu karanlık günlerden kurtuluş yolunun CHP iktidarında gizli olduğuna inanalım. Önce biz inanalım ki seçmen de bize inansın…

Şimdi daha güçlü, daha örgütlü bir Cumhuriyet Halk Partisi için yoldaşlık bağlarımızı yeniden kurmaya ne dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder