Sol yanım...

10 Ağustos 2012 Cuma

YENİ SÖZLER SÖYLEMEK LAZIM...




 
Bu hafta manşetlerde “tecavüz odası” haberini görünce tüylerim ürperdi. Fethiye’de yaşayan 18 yaşında bir genç kızımız, ailesinin zoruyla kendinden 10 yaş büyük bir adamla odaya kapatılıp, tecavüzle evliliğe zorlanmaya çalışılmış. Genç kız üç saat direndikten sonra kaçmayı başarmış. Şimdi anne babası dahil, her iki aileden dokuz kişi tutuklu... Hikaye ancak filmlerde görülebilecek türden bir canilik barındırıyor. Hangi anne baba öz kızına böyle bir zulmü uygular? Bu nasıl hastalıklı bir zihniyettir? Gerçekten insanın aklı almıyor. Töreden kaynaklanan ve özellikle doğu ve güneydoğu illerinde görülen cinayetlerle, berdellerle yarışacak türden bir haberdi bu. Hemde memleketin batısında. Gazete haberini okurken dikkatimi çeken bir diğer unsur haberin yanındaki “Kadına Şiddete Son” figürüydü... Kadına ve kadın sorunlarına dair epeydir kafa yoran biri olarak artık yeni sözler söylememiz gerektiğini düşündüm o an... Bir şey yapmalıydı, farklı bir şey...

Türkiye’de kadınlar ve gençler açısından tablo çok dramatik. Aslında tüm sorunların kaynağı içiçe geçmiş matruşka bebekleri gibi... Tek bir nedene bağlamak imkansız, sadece kuvvetli faktörü belirleyebilirsiniz. Örneğin şiddeti tetikleyici faktörlerden biri: “Ekonomik imkansızlıklar”. Kendi ayakları üzerinde duramayan, ekonomik olarak eşine bağlı kadınlar şiddet görse dahi sesini çıkaramıyor. Çoğunluğu el mahkum şiddeti çekmeye devam ediyor. Durum böyle olunca ülkemizde her üç kadından birinin şiddet görmesi şaşırtıcı bir sonuç değil. Aynı zamanda kadınlarımızın %80’inin üzerine kayıtlı mal yok. En basit tabiriyle parasızlık boyun büktürüyor. İstihdam önemli bir sorun deseniz, zaten o sorun hem kadınlar hem erkekler için devasa boyutta... Eğitim deseniz 2 milyon genç kız evde oturuyor, üniversiteye gidemiyor. Peki artık ezberlediğimiz bu istatistiklerin, sorunların bir çözümü yok mu? Gitgide daha kötüye giden “kadın vakalarına” kim dur diyecek?

Aslında kadına şiddete dur demesi gereken ilk kurum ilgili bakanlık. Aile ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Bakan Fatma Şahin, 36 yaşında geldiği Kadın Kolları Genel Başkanlığından çok daha düşük performansla bakanlık görevini sürdürmekte. Bakanlığın adından “kadın”ın çıkarılması belli ki bakanın gönlünden de kadınları çıkarmış. Yaşanan olaylar karşısındaki derin sessizliği, mağdur kadınların devlet tarafından sahipsiz bırakıldığı hissini veriyor. Pek tabi ki devletin tek temsilcisi Bakan Şahin değil. Fakat başta başbakan olmak üzere iktidar mensuplarının kadınlara karşı bakış açısı çok açık...Ben kabinede ki tek kadın bakanın vicdanına seslenmek istiyorum: Genç kızlarımıza tecavüz odaları kurulurken rahat uyuyabiliyor musunuz Sayın Şahin?

Başlıca sorumluluk devlette olsa da devletin mekanizmalarının çalışmasını sorgulayacak, denetleyecek, eleştirecek, öneri getirecek ve daha iyi olmasını sağlayacak ana muhalefet partisi ve sivil toplum kuruluşları da var. İşte tam da bu noktada neler yapmamız gerektiği çok önemli. Kadın örgütlenmelerinin artık 80’li yılların siyaset anlayışının dışına çıkması lazım. Kadına şiddete dikkati çekmek için yapılan eylemlerin mevcut basında haber değeri kalmadı. Özellikle büyük illerde 40-50 kişilik katılımla “sen-ben-bizim oğlan” yapılan çelenk koyma, imza toplama, oturma eylemleri ses getirmiyor. Bir eylem yaparken amacımız tepkimizi dile getirmek olduğu kadar, sorunun çözümüne katkı sağlamak da olmalıdır. Eğer ki yapılan eylemle hem ses getiremiyor, hem de çözüme ortak olamıyorsak o zaman bizim de kendimizi sorgulamamız, yeni yollar bulmamız lazım.

Dedim ya 80’li yılların siyasi anlayışından kurtulmamız gerek. Peki 68’lere mi döneceğiz? Neden olmasın? 68’lerdeki devrimci anlayışla, mevcut teknolojiyi harmanlayarak yeni yöntemler, yollar çizebiliriz. STK’larla işbirliği içerisinde en az binlerin katıldığı geniş katılımlı eylemlerle mümkün bu... İşin bir diğer ayağı mağdur edilmiş kadınlara ulaşmak. Eylemi, basın açıklamasını kitlelere sesimizi duyurmak için yapıyoruz. Mevcut basınla ve yapılan dar kapsamlı eylemlerle ne kadar duyurduğumuz şüpheli... Beri yandan evinde hergün şiddet gören kadının acaba bizden haberi var mı? Ya da bizim ondan? İşte STK’larla işbirliği bu açıdan önem taşıyor. Bunu farkında olan iktidar, zamanında kız çocuklarının eğitimi için çalışan ÇYDD ve ADD’ye yaptığı baskılarla aydınlanmanın adeta kolunu kanadını kırdı. Yinede ümitsizliğe kapılmamak gerek. Doğru yapılacak bir organizasyon ve örgütlenmeyle yeni ve ses  getirecek eylemler ve işbirlikleri yapmak mümkün.

Siyasi tarihimizde, büyük bir halk çoğunluğuyla gelen iktidarların kadın hareketinin desteğinden beslendiklerini unutmamak lazım. Çoğunlukçuluk elbette ki onayladığım bir demokrasi türü değil. Her zaman çoğulculuktan yanayım. Gelin görün ki seçim realitesi bizi çoğunlukçuluğu kabullenmeye yönlendiriyor. Bu bağlamda toplumun çoğunluğunu oluşturan kadın ve gençlik örgütlenmesi siyasi partilerin en önemli dinamolarını oluşturuyor. Bu dinamoların kuvvetli enerji üretmeleri için doğru beslenmeleri ve örgütlenmeleri şart.

Türkiye’de her 3 kadından 1’inin yardıma ihtiyacı var. Mağdur. Bu noktada hepimiz omuzlarımızdaki sorumluluğu farkına varmalıyız. İktidarın kadına bakışını değiştirene kadar mücadele etmeliyiz. Devrimci Mahir Çayan’ın çok sevdiğim bir sözü vardır: “Örgütü, örgüt yapan, onu kitlelere tanıtan, programlar veya yaldızlı laflar değil, devrimci eylemdir.” Toplumun ezilen, ötekileştirilen, yok sayılan kesimlerinin sesi olmak için “tek ve bütün” mücadele şart. Mücadele gücünü “umut”tan alır. Umudun yüreklerinizde yeşermesi dileğiyle… Mutlu yarınlarınız olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder