Sol yanım...

19 Şubat 2013 Salı

FELSEFEYLE YAŞAMAK


Ülkemizde gündem o kadar hızlı değişiyor ve o kadar yoğun ki bazen boğulacak gibi oluyorum.  Siyasi gündeme dair iyi haber almayı unutmuş beynimi dinlendirmek ve karamsarlıktan uzaklaşmak için çoğu zaman tarih ya da felsefe okuyorum. Bu İmralı süreci sendromu mudur nedir bu hafta da kendimi felsefe kitaplarına gömdüm. Hodgkinson’nun Yönetim Felsefesi adlı kitabının sayfalarını 3. kere çevirirken (ki hala tekrar tekrar okumaya ihtiyacım var) karşıma sizlerle paylaşmayı arzu ettiğim kimi düşünürlerin  “gerçekliği görme” üzerine katkıları çıktı. Aslında bu düşünürleri belki de birçoğumuz facebook ve twitter camiasında sıklıkla paylaşılan/paylaştığımız aforizmaların yazarları olarak tanıyoruz. Elbette ilgi duyup eserlerini okuyanlarımız vardır. Ancak şu çok açık bir gerçek ki eserlerini okumasak dahi 18. ya da 19. yüzyılda söylemiş bir kelam bugün içinde bulunduğumuz bazı halleri tarifleyebiliyor. İşte tam da beni anlatıyor dediğimiz aforizmalara rastlayınca ya hemen paylaşıyoruz ya da retweet ediyoruz. Bu filozofların düşüncelerinin zamansızlığı ve durumsalsızlığı insanı hayrete düşürüyor öyle değil mi? İşte belki de tam da bu yüzden felsefe okumamız lazım. Zamana bağı olmadan geçerliliğini koruduğu için…

Toplumsal olarak felsefeye çok mesafeli bir duruşumuz var. Hatta “felsefe yapma” diyerek belki de yapılmasını istemediğimiz bir üstten bakma hali gibi geliyor bize. Felsefeye benzer şekilde biz buluşçuluğu da sevmiyoruz. “İcat çıkarma” sözüde buna örnektir. Halbuki innovasyon toplumların değer yaratmasının en önemli şartlarından. İcat etmek aslında ne kadar önemli öyle değil mi?  Yanlış öğretiler ve sınırlandırılmış düşün dünyası ülkemizde bilimsel gelişime ciddi sekte vurmuştur. Bölümsüz üniversitelerin dünyada uygulamaya başladığı bu günlerde artık bizim de felsefeyle, sosyolojiyle, tarihle ilişkilerimizi sıkılaştırmamızda fayda var. Bence uzmanlık alanı her ne olursa olsun temel felsefe ve tarih dersleri her bölümde zorunlu ders olarak verilmeli. (İnkilap Tarihi zorunlu ders olarak veriliyor fakat lise düzeyinde…Yetersiz.) Aynı zamanda okutulan tarih ve felsefe temel kitapları yeniden daha kapsamlı yazılmalı ki bu konuya hiç girmeyeceğim.

Konumuza dönecek olursak felsefeyi 500 kelimede hap haline getirip sunmak neredeyse imkansız. Ya da ciddi uzmanlık ister. Benim değinmek istediğim hayatın her alanında karar verme ve muhakeme süreçlerinde felsefi altyapıya ihtiyacımız olduğudur. Siyaset bunların başında geliyor. Zaten çoğunlukla sığ siyasi tartışmaların nedeni felsefi derinlikten yoksunluktur. Ağzımız açık, büyülenmiş vaziyette izlediğimiz yorumcuların sırrı ise felsefi derinlikleridir.

Hodgkinson’un kitabından bahsedecektim öyle değil mi? Mevzu felsefenin önemine gelince kitabın detaylarına giremedim. Filozofların analizden eyleme (praksis) geçmesi gerektiğini ilk vurgulayan Karl Marx’ın bu yöndeki girişimlerinin sonuçları Platon, Aristo ve Makyavel’den daha etkili oldu diyemesekte tüm modernite üzerinde muazzam bir etki yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Değişimin diyalektik analizine, sınıf mücadelesine, ekonomik altyapı ve kültürel üst yapıya yönelik kavramsal yaklaşımları günümüzde dahi kendine yoğun taraftar bulabilmektedir. Düşünür ve filozofların iç dünyasına önümüzdeki yazılarımda daha sık gireceğim. Bu yazıda sadece bir giriş yapmış olayım.

Aslında sosyal medyada özlü sözleriyle tanıdığımız filozof ve düşünürlerin fikir dünyasına daha derin yolculuklar yapmak hem günceli yorumlamada hem yaşamı sorgulamada aydınlatıcı etki yaratıyor. Yoksa bir girdabın içerisinde hep aynı sözleri tekrarlayıp duruyoruz. Her zaman aradığımız 3. yolu bulabilmek belki de böyle mümkün olacaktır. Kim bilir…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder