İMRALI SÜRECİ
Kardeşlik ve barış kisvesi altında sunulan İmralı
sürecinde geçen hafta BDP’li siyasetçilerden bazı açıklamalar geldi. Kısaca göz
atacak olursak; BDP Genel Başkan Yardımcısı Gülten Kışanak "Dümdüz bir yolumuz var. O da demokratik
cumhuriyet, özerk Kürdistan'dır" dedi. Ardından Diyarbakır Belediye
Başkanı Osman Baydemir "Türk'ün, Kürt'e, Kürt'ün Türk'e
kurşun sıkması haramdır. Ve bunun vebali her şeyden ve herkesten önce
egemenlerin, iktidar sahibi olanların, ev sahibi olanların boynunadır" diyerek
meseleye sunni bir yorum yapmış oldu. (Ev sahibi vurgusuna dikkatinizi çekerim.
Demek ki bir de kiracılar var.) Ve nihayetinde BDP Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaş “AKP’ye yakınız” diyerek noktayı koydu. Yani gökten 3 elma düştü. Biri
Öcalan’ın, öbürü BDP’nin sonuncusu ise AKP’nin başına. Geriye kalanlar mı?
Onlar elmalara uzaktan bakıyorlar. Uzaktan bakıyorlar çünkü mazallah kardeşlik,
dostluk süreci bozulur da sorumlu olunur diye herkes temkinli.
İmralı süreciyle ilgili biri konuşmak istedi mi
yanındaki arkadaşı alttan dürtüyor: “Aman abi gözünü seveyim deme. Bak ne güzel
barışa doğru yelken açtık gidiyoruz. Etme eyleme…” Ve söyleyecekleri boğazında
düğümlenenler barışa balta vurmamak için susuyor. Susuyor… Susuyor…
Peki. Gelin meseleye şöyle bakalım. Kürt sorununu
reddetmiyoruz. Evet hem terör meselesi hem Kürt sorunu dev bir sorun yumağı. Ve
çözüm üretilmesi şart. Çözüm üretmeden sürekli engeller çıkarmakta artık geçerliliği
olmayan bir siyasi yöntem. Ama en basitinden bu sürecin aşamalarını ve ulaşacağı
olası sonuçları bilmemiz gerek. İmralı’yla neler görüşülüyor ve görüşülecek?
Anadilde savunma hakkı meclisten geçti. Sırada ne var? Örneğin Öcalan’a ev
hapsi olabilir mi? Ya da anadili kabul ettiysek sırada anadilde eğitim mi var? Anayasada
ne gibi değişiklikler düşünülüyor? Bu soruların cevapları netleşirse o zaman
barış bozulmasın diye boğazı düğümlenenler de rahat bir nefes alabilir. Tabi bu
soruların rahat nefes alacak yanıtları var ise.
BDP’li yöneticilerin açıklamaları gösteriyor ki
bebek kanala girmiş. Doğum gerçekleşecek ve kimse buna engel olmak istemiyor.
Zaten geri dönüşü de yok. Tavizler verilmiş. Dini vurgularla da Sunni Türk ve
Sunni Kürt olarak ayrışmamız öngörülüyor. Kürt-İslam ve Türk-İslam sentez ve
ayrışma talebini yıllar evvel rahmetli Uğur Mumcu defalarca yazmıştı. Şimdi
onun yüksek öngörüsü önünde saygıyla eğilip, iktidara akibetimizi sormadan
geçemiyorum:
Devletin
bundan sonra izleyeceği İmralı görüşme ve politikalarıyla ilgili stratejik bir
planı var mıdır? Yani 2 sonra atacağımız adımı biliyor muyuz? Anayasadaki
sınırlarımız nelerdir? Bu konularda anlaştık mı yoksa masada pazarlıkla mı
sonuca varacağız?
Sözün özü İmralı görüşmeleri ve detaylarından AKP’nin,
BDP’nin ve muhatap olan Öcalan’ın haberdar olduğunu biliyoruz. Ama bu kadar belirsizlik
içinde sukunetle bekleyen ve hala Türkiye Cumhuriyeti Devletine olan inancını
koruyan yurtseverleri aydınlatmak
da iktidarın asli görevlerindendir. Devlet yönetmenin sorumluluğu ile hükümeti,
tüm vatandaşlarını kucaklayacak biçimde görevini yerine getirmeye davet
ediyorum. Yolumuz barış yoluysa bu yolun ancak karşılıklı güvenle
sağlanabileceğini unutmayalım. Güvenle. Şüpheyle değil…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder