Sol yanım...

11 Şubat 2013 Pazartesi

İRANLAŞMAK...



İRANLAŞMAK...

10 Şubat’ta İran’da İslam Devriminin 34. yılı kutlanıyordu. Tahran’da Azadi Meydanı kutlamaların merkezi. Ne tezattır ki meydanın adı “özgürlük” anlamına geliyor. İran İslam Devriminin hikayesini az çok bilirsiniz. 1921’de İran’da subay Rıza Pehlevi’nin  ormancılar ayaklanmasını bastırıp yönetimi devirerek kendini "Şah" ilan etmesiyle başlayan iktidarı, batı medeniyetini örnek alarak  yaptığı uygulamalarıyla bilinir. Şah zamanında halkın büyük çoğunluğunun tarımla geçindiği İran’da gündelik yaşam gitgide modernleşmeye başlar. Şah Rıza lükse ve şatafata düşkündür. İktidar olduğu dönemdeki en büyük hatası da belki halktan bu noktada kopması olmuştur. Subay Rıza Pehlevi’nin kendisini Şah ilan etmesine karşı çıkan önemli bir isim vardır: Muhammed Musaddık. Musaddık Şah Rıza’nın Amerika ve İngiltere’ye yakınlığına karşı çıkan bir yurtseverdir. 1951 yılında oturduğu başbakanlık koltuğundan 1953 yılında gerçekleşen darbeyle CIA eliyle indirilir.
2000 yılında ABD Dışişleri bakanı Madelaine Albright Musaddık’ın devrilmesini stratejik bir hata olarak tanımlayacaktır.

Amerika’nın İran üzerine evdeki hesabı çarşıya uymamış mıdır acaba? Bunu bilemiyoruz…

Üst yönetimde hal böyleyken alttan alta örgütlenen islami kesimin liderliğini Humeyni Paris’den sürdürüyordu. Ve sonrasında bildiğiniz üzere 1979 yılında meşhur İran İslam Devrimi Humeyni tarafından gerçekleştirildi. Devrimin ardından elde kalan demokrasi ve özgürlük vaad eden mollaların baskısıyla kabusa dönen bir İran’dı.

İşin tarihi sürecini çok uzatıp sizleri sıkmak istemem. Devrimin gündelik yaşama etkilerine geçmek istiyorum. Özellikle kadınlar üzerinde inanılmaz bir baskı süreci başlamıştı İran’da. Molla rejimi kendine destek olan solcuları (bu noktada aklıma hep yetmez ama evetçiler gelir. Nedense!) kızdırmamak için yaptırımlarını yavaş yavaş uyguluyordu. Hatemi’nin cumhurbaşkanlığı süreci nispeten daha ılımandı. Kadınlar ve gençler ona sıcak bakıyordu. Hatemi’de molla kökenliydi. Ama çok radikal değildi. 2003 Yılında Tahran Belediye Başkanı olan Ahmedinejad ise Hatemi’den çok farklıydı. Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanı olmasıyla İran’da modern yaşam namına eser kalmamıştı. Artık kadınlar başını örtmek için bere dahi takamıyordu. Belediye başkanıyken ilk icraatı belediyede ki asansörleri kadın/erkek olarak ayırmak olan Ahmedinejad otobüslerde kadınların ön kapıdan binip, öne oturmalarını dahi yasaklamıştı. 16 Yıldır yayınlanan Zenan adlı kadın dergisi de onun döneminde kapandı.

Peki yeni nesil bu duruma tepki göstermiyor muydu?

Aslında evet gösteriyordu. Özellikle 90’lı yıllarda doğan kuşak saçını tam olarak örtmeyi reddediyordu. Önden açık bıraktıkları perçemlerinide boyatarak tepkilerini açık ediyorlardı. Yeni kuşak erkeklerde de tepki olarak saçını uzatanlar azımsanmayacak kadar çoktu. Ama gelinen noktada İran’da genç ve kadın olmak çok zordu. Çok tatsız. Ruhsuz.

Aslında benim İran İslam Devrimini yazmaya hiç niyetim yoktu. Ta ki Dilek Hanif’in Türk Hava Yolları host ve hostesleri için tasarladığı kıyafetleri görene kadar. İslam Devriminin 34. Yıldönümü kutlamalarına denk gelen ve sosyal medyada 1962’de THY-2013’de THY başlığıyla dolaşan fotoğrafları görünce İran’ı yazma ve hatırlatma gereksinimi duydum. Bu tesadüfler artık pes dedirtiyor. 90’lı yıllarda sanatçılara tasarladığı bol dekolteli kıyafetlerle cebini dolduran modacımız anlaşılan o ki karşı devrimin gösterisinde en önden biletini almak için yırtınıyor.

Yok ama üzülmeyin. Cumhuriyetin tüm nimetlerinden sonuna kadar faydalanıp ilk ihaneti gerçekleştirenler bu yolun sonunda utançlarından insan içine çıkamayacaklar. Ya da tam tersi... Evlatlarımız tepki göstermek için başörtüsünden dökülen perçemlerini boyatacaklar. Tercih sizin.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder