İRANLAŞMAK...
10 Şubat’ta İran’da İslam Devriminin 34. yılı
kutlanıyordu. Tahran’da Azadi Meydanı kutlamaların merkezi. Ne tezattır ki
meydanın adı “özgürlük” anlamına geliyor. İran İslam Devriminin hikayesini az
çok bilirsiniz. 1921’de İran’da subay Rıza Pehlevi’nin ormancılar ayaklanmasını bastırıp yönetimi devirerek kendini "Şah" ilan etmesiyle
başlayan iktidarı, batı medeniyetini örnek alarak yaptığı uygulamalarıyla bilinir. Şah
zamanında halkın büyük çoğunluğunun tarımla geçindiği İran’da gündelik yaşam
gitgide modernleşmeye başlar. Şah Rıza lükse ve şatafata düşkündür. İktidar
olduğu dönemdeki en büyük hatası da belki halktan bu noktada kopması olmuştur.
Subay Rıza Pehlevi’nin kendisini Şah ilan etmesine karşı çıkan önemli bir isim
vardır: Muhammed Musaddık. Musaddık Şah Rıza’nın Amerika ve İngiltere’ye
yakınlığına karşı çıkan bir yurtseverdir. 1951 yılında oturduğu başbakanlık
koltuğundan 1953 yılında gerçekleşen darbeyle CIA eliyle indirilir.
2000 yılında ABD Dışişleri bakanı Madelaine
Albright Musaddık’ın devrilmesini stratejik bir hata olarak tanımlayacaktır.
Amerika’nın
İran üzerine evdeki hesabı çarşıya uymamış mıdır acaba? Bunu bilemiyoruz…
Üst yönetimde hal böyleyken alttan alta
örgütlenen islami kesimin liderliğini Humeyni Paris’den sürdürüyordu. Ve
sonrasında bildiğiniz üzere 1979 yılında meşhur İran İslam Devrimi Humeyni
tarafından gerçekleştirildi. Devrimin ardından elde kalan demokrasi ve özgürlük
vaad eden mollaların baskısıyla kabusa dönen bir İran’dı.
İşin tarihi sürecini çok uzatıp sizleri sıkmak
istemem. Devrimin gündelik yaşama etkilerine geçmek istiyorum. Özellikle
kadınlar üzerinde inanılmaz bir baskı süreci başlamıştı İran’da. Molla rejimi
kendine destek olan solcuları (bu noktada aklıma hep yetmez ama evetçiler
gelir. Nedense!) kızdırmamak için yaptırımlarını yavaş yavaş uyguluyordu. Hatemi’nin
cumhurbaşkanlığı süreci nispeten daha ılımandı. Kadınlar ve gençler ona sıcak
bakıyordu. Hatemi’de molla kökenliydi. Ama çok radikal değildi. 2003 Yılında
Tahran Belediye Başkanı olan Ahmedinejad ise Hatemi’den çok farklıydı.
Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanı olmasıyla İran’da modern yaşam namına eser
kalmamıştı. Artık kadınlar başını örtmek için bere dahi takamıyordu. Belediye
başkanıyken ilk icraatı belediyede ki asansörleri kadın/erkek olarak ayırmak
olan Ahmedinejad otobüslerde kadınların ön kapıdan binip, öne oturmalarını dahi
yasaklamıştı. 16 Yıldır yayınlanan Zenan adlı kadın dergisi de onun döneminde kapandı.
Peki
yeni nesil bu duruma tepki göstermiyor muydu?
Aslında evet gösteriyordu. Özellikle 90’lı
yıllarda doğan kuşak saçını tam olarak örtmeyi reddediyordu. Önden açık
bıraktıkları perçemlerinide boyatarak tepkilerini açık ediyorlardı. Yeni kuşak
erkeklerde de tepki olarak saçını uzatanlar azımsanmayacak kadar çoktu. Ama gelinen
noktada İran’da genç ve kadın olmak çok zordu. Çok tatsız. Ruhsuz.
Aslında benim İran İslam Devrimini yazmaya hiç
niyetim yoktu. Ta ki Dilek Hanif’in Türk Hava Yolları host ve hostesleri için
tasarladığı kıyafetleri görene kadar. İslam Devriminin 34. Yıldönümü
kutlamalarına denk gelen ve sosyal medyada 1962’de THY-2013’de THY başlığıyla
dolaşan fotoğrafları görünce İran’ı yazma ve hatırlatma gereksinimi duydum. Bu
tesadüfler artık pes dedirtiyor. 90’lı yıllarda sanatçılara tasarladığı bol
dekolteli kıyafetlerle cebini dolduran modacımız anlaşılan o ki karşı devrimin
gösterisinde en önden biletini almak için yırtınıyor.
Yok ama üzülmeyin. Cumhuriyetin tüm nimetlerinden
sonuna kadar faydalanıp ilk ihaneti gerçekleştirenler bu yolun sonunda
utançlarından insan içine çıkamayacaklar. Ya da tam tersi... Evlatlarımız tepki
göstermek için başörtüsünden dökülen perçemlerini boyatacaklar. Tercih sizin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder