SEVGİLİLER
GÜNÜ...
Bir 14 Şubat’ı daha hep birlikte idrak ediyoruz.
Tüketim çılgınlığının dayattığı özel günlerden biridir Sevgililer Günü.
Kimisi mutlu sevgilisiyle bu özel günü yaşamaktan,
kimisi ise yalnızlığıyla mücadele ediyor kalabalıklar içerisinde... Yaşamın toz
pembe sürdüğü hayatlarda tatlı bir hatıra belki de... Bu satırları okurken
sizin gönlünüz ne haldedir bilemiyorum. Belki eşinizle ya da sevgilinizle aşkın
en güzelini yaşıyorsunuz, belki de kırık kalbinizi onarmaya çalışıyorsunuz. Ya
da çok sevip kavuşamadığınız yarinizi düşünüyorsunuz. Kim bilir...
11 Yıl evvel ben evlenirken çok sevdiğim bir
büyüğüm “Evlilik de ölüm gibi alın yazısıdır. Ne yazılmışsa onu yaşarsın, kaderinden
kaçamazsın” demişti. Henüz 22 yaşındayken onun bu söylediğini tam olarak idrak edememiştim. Öyle ya eşimizi
kendimiz seçiyorduk, ne kaderi ne alın yazısı diye düşünmüştüm. Gelin görün ki
yıllar içerisinde bu düşüncem değişti. Evet bekarlara tuhaf gelebilir belki ama
evliler anlayacaktır. Her birimiz kendimiz için yazılanı yaşıyoruz aslında.
Evlilik bir nevi tekamül süreci hem kadınlar hem erkekler için. Susmayı,
durmayı, anlamayı, paylaşmayı, vazgeçmeyi öğreniyoruz. Öğrendikçe
olgunlaşıyoruz. İşte tekamül burada başlıyor. İki sivri uç yıllar içerisinde
sürtünerek yumuşuyor. Hele ki bir de evladınız var ise “ben” kavramından
sıyrılıyorsunuz. Öncelikleriniz hep evladınızın etrafında şekilleniyor.
Attığınız her adımda iki kere düşünür hale geliyorsunuz.
Evlilik denen alın yazısını güzel memleketimizde
her sene nice genç kızımız yaşıyor. Bizler gibi kendi eşini kendisi seçenler
için sorun yok. Peki ya alın yazısı
başkaları tarafından yazılanlar? Henüz çocukken kadın olmaya zorlananlar?
Çocuk gelinler ve töre sarmalı üzerine nice istatistik okuduğunuzu tahmin
edebiliyorum. Fakat her rakamın bir hayata karşılık geldiği bu bilgiler gerçeği
görmemiz açısından çok önemli.
Türkiye’de 14 milyon kız çocuğu, 18 yaşından
küçükken evlendirilmiş. Yani genele vurursak kadınlarımızın %32’si 18 yaşından
evvel evlenmeye zorlanmış. Her 3 kadından 1’i… Hani bekara eş boşamak kolay
derler ya, evli olmayanlar ya da bunu deneyimlememiş insanlar için belki bu
durumun vehametini kavramak zor. Ama evliliği yaşamış ya da yaşayan her kadın
18 yaşından evvel evlenmek zorunda kalmanın ne kadar büyük bir ızdırap olduğunu
ruhunda hisseder. Üstelik bu çocuk gelinlerin önemli bir kısmı başlık parası
karşılığında satılıyor.
Yani bir hayat satılıyor. Bir yaşam söndürülüyor. Çoğu zaman
“masadan bir tabak eksilsin” “garibanlığın gözü kör olsun” diyerek henüz oyun
yaşındaki kız çocukları babalarının elleriyle kocaman adamlarla evlendiriliyor.
Evet Sevgililer Günü pek hoş bir hikaye… Ama çocuk yaşta
gelin olan milyonlar, yıllardır eşinden şiddet ve eziyet gören kadınlar için
belki de yüreğe akıtılmış iki damla göz yaşı. Ben öyle hüzünlenirim hep bu özel
günlerde… Anneler gününde annesizler dert olur, babalar gününde babasızlar,
yetimler, öksüzler… Bu Sevgililer Gününde de çocuk gelinler düştü yüreğime. Ben
bu 14 Şubat’ta başımı yastığa koyduğumda kapalı kapılar ardında yaşanan
hüzünleri düşüneceğim. Ve dilimde sözlerini Aysel Gürel’in yazdığı bir şarkı
olacak;
“Yağmuru kim döküyor
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı
Hiçbir şey sormuyor”
Bu topraklarda yaşayan
kadınların acısı azalmadan rahat uyku yok bize. Kadınlarımız daha çağdaş, eşit
ama her şeyden evvel mutlu bir yaşama kavuşana kadar mücadele edeceğiz. Elele…
Sevgililer Gününüz kutlu
olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder