Medeniyetler ve Menfaatler ittifakı
Reyhanlı’daki
hain katliamın ardından yüreğimizde yas, aklımızda onlarca soru işareti kaldı.
Bu elim terör saldırısıyla, yıllardır kapımızı tırmalayan hatta tekmeleyen ama
bizim geçmişte yaşadığımız acı deneyimlerden ötürü ısrarla içeri almadığımız “mezhep” çatışmasına da merhaba demiş
olduk. Biz komşu Suriye’nin iç meselelerinde taraf olmakla kalmayıp,
muhaliflere yardım ve yataklık yaptık. AKP İktidarı, Hatay’da yaşayan
vatandaşların düşüncesine dahi başvurmadan kapılarımızı eli silahlı muhaliflere
açtı. Ve böylece biz de bu kanlı oyunun bir parçası olduk.
Peki Türkiye,
emperyal güçler tarafından Ortadoğu’da oynanan bu kanlı oyunun bir parçası
haline nasıl geldi?
Birden
olmadı elbette. Ama ilk aşama dini referans alan bir partinin iktidara gelmesiydi.
21. Yüzyıl’da tüm dengelerin “dinlerden” yola çıkılarak kurulacağı 19. yüzyılın
sonlarında varsayılmaya başlanmıştı. Amerika’daki 11 Eylül saldırılarından
sonra “din çatışmaları” daha dillenir hale geldi.
İlk olarak
1993 yılında “Foreign Affairs” adlı dergide, Amerikalı araştırmacı Samuel
Huntington’un “Medeniyetler Çatışması mı?” başlıklı bir makale yayımlamasıyla
bu tartışmanın kapıları aralanmıştı. Yayınlandığında ses getiren, fakat 11
Eylül 2001 olaylarından sonra daha çok ilgi gören makalenin ardından Huntington
tezini, “Medeniyetlerin
Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Yapılması” adıyla kitaplaştırarak
genişletilmiş haliyle yeniden yayımladı.
Bu
kitap önemli. Önemli çünkü yazarın kitapta Türkiye için önerdikleri, bugün AKP’nin birebir
yol haritası. Evet yanlış okumadınız. AKP’nin 10 yıldır adım adım izlediği yol
bu kitapta satır satır yazıyor. ,
Bu önerilere
gelmeden kitabın bütününü kısaca özetlemek
gerekirse; Yazar 21. yüzyılda haritaların medeniyetler ittifakı üzerinden
yeniden şekilleneceğinden bahsediyor. Doğu’yu “İslam”la özdeşleştiren yazar,
Doğu’nun Batı için yayılmacı bir tehdit olduğunu savunuyor.
Bu arada
kısa bir parantez açmamız gerekirse, İngiltere eski başbakanı Tony Blair 2011 Ekim’inde İstanbul'da verdiği konferansta,
siyasi ideolojilerin devrinin bittiğini, 21. yüzyılda ihtilafların kültürel ve
dini kaynaklı olacağını söylemişti.
Peki sadece Blair mi böyle düşünüyor?
Hatırlayın çok yakın zamanda PKK lideri
Öcalan, misak-ı milli sınırlarının genişletilerek “İslam” şemsiyesi altında
büyük bir Türkiye özleminden bahsetmişti. Neden din referanslı bir çatı
kurulduğu aslında projenin bütününde saklı.
“Yeni bir harita çiziliyor”
Adına ister medeniyet ittifakı deyin, ister
din ittifakı. Mikro-milliyetçilikle kol kola girmiş birleştirici unsurlar bunlar.
Evet kitaba geri dönecek olursak. Huntington
Türkiye’yi “kararsız ülkeler” arasında sayıyor. Ve öncelikle laiklikten
kurtulması gerektiğini vurguluyor. Köprü olmakla övünen Türkiye’nin cumhuriyet
devrimleri yüzünden(!) ne doğulu ne batılı olabildiğine değiniyor ve ekliyor; “Türkiye
kendini laik bir ülke olarak tanımlamaya devam ettiği sürece de İ̇slam
dünyasının lideri olamaz. Ancak Türkiye bir noktada Batıdan üyelik dilenmek
gibi hayal kırıklığına uğratıcı ve aşağılayıcı rolü bırakıp, İ̇slam'ın
sözcülüğü gibi çok daha etkileyici ve seviyeli olan tarihi rolüne devam etmeyi
düşünebilir. Fakat bunu yapabilmek için Türkiye'nin Atatürk’ün mirasını,
Rusya'nın Lenin'inkini reddettiğinden dahi daha kapsamlı bir şekilde reddetmesi
gerekir.”
İnanılmaz
öyle değil mi? Buyrun size AKP’nin yol haritası.
Fakat esas
enteresan olan Amerikalı yazarın, Türkiye’nin İslam ülkelerinin lideri olmasına
ne kadar hevesli olduğu… Ve cumhuriyet devrimleriyle çağdaşlaşan Türkiye’ye
duyduğu öfke…
Sahi ABD ve
İsrail bölgede Sunni bir gücü neden destekliyor? Yoksa Doğu’ya “medeniyetler”
ittifakı olarak pazarlanan proje, emperyaller gözünde “menfaatler” ittifakı mı?
Mezhepler ve
mikro-milliyetçilik araç olarak kullanılarak oluşturulacak bu yeni haritada
kimlerin ne menfaati olacak?
Onlarca soru
yanıtlanmayı bekliyor. Bakarsınız başbakan Amerika’dan bu yanıtlarla döner. Ne
dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder