Düş
kırıklığı...
Yıl 1997; Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’ne
yeni başlamıştım. Mimari projelerin çizimi ve maket yapmak günlerimi,
gecelerimi alıyordu. Üniversite 1. sınıfta kaldığım yurtta, maket yapımında
kullandığım silikon tabancasının kokusunu bastırmak için odanın küçük
penceresini açıyordum. Bir anda buz gibi Ankara havası odaya doluyor ve ancak
öyle rahat nefes alabiliyordum. Bu rahatlık uzun sürmüyordu tabi... Soğuk
keskinleşince camı kapatmak zorunda kalıyor ve tekrar silikonun ağır kokusuyla
başbaşa kalıyordum.
Şimdi bu hatırayı neden anlattım biliyor musunuz; İşte
o tatlı üniversite yıllarında, sabahlara kadar çizim yapıp uyumamak için yoğun
çaba harcarken bana yoldaşlık eden 2-3 tane televizyon programı vardı; Ali
Kırca’nın Siyaset Meydanı, Okan Bayülgen’in Gece Kuşu ve Savaş Ay’ın
A-Takımı... Sanıyorum ki o yıllarda bu programlar sadece üniversite
öğrencilerini değil tüm Türkiye’yi ekrana bağlıyordu. Ortak özellikleri
neredeyse sabaha dek süren canlı yayınlar olmasıydı. Ve konuklarından ötürü
tempoları yüksekti. Uyku nedir bilmiyorduk...
Hatırlayanlarınız vardır; Ahmet Kaya’lı, Attila
İlhan’lı Siyaset Meydanlarını... Hani ara verildiğinde, konuklar kanalın dar koridorlarında sigara
içerken bile canlı yayın yapılan yılları... Ne keyifli programlardı... İşte o
yıllarda başladı Okan Bayülgen’le tanışıklığım. Benim gibi nice üniversite
öğrencisi onun programlarıyla geçirdi o yılları desem hiç abartı olmaz
herhalde... Ayaklı bir mikrofonun başında “Gece Kuşu” adlı programını yapıyordu
Bayülgen.
Ardından Televizyon Çocuğu, Zaga, Makina, Medya
Kralı ve Disko Kralı geldi. Biz büyüdük ama onu izlemeye hep devam ettik.
Bizden sonra gelen nesillerin de tercihi hep Okan Bayülgen oldu.
Gelelim bugüne... Okan Bayülgen geçtiğimiz
günlerde Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya
Merkezi’nde, Online Medya Derneği tarafından düzenlenen Sosyal Medya konulu
panelde Gezi Parkı ile ilgili düşüncelerini açıklamış.
Keşke açıklamaz olaymış… Konuşmasının bütününe
ağır bir pişmanlık duygusu hakim… Gezi’ye sadece 2 kere gittiğini söyleyen
Bayülgen sözlerine şöyle devam ediyor; “Hava güzeldi. Gençlerin gidecekleri
yeteri kadar spor salonu, müsabaka, eğlenceli filmler, konserler, buluşup
yarattıkları sosyal etkinlik ve heyecan yoktu. İnsanlar sokakta heyecanı ve
eğlenceyi keşfetti. Aynı şey soğuk havada olmazdı.”
Yani 30 Mayıs’ı 31 Mayıs’a bağlayan gece, Gezi
Parkı’nda kitap okuyarak gençleri hayran bırakan Bayülgen’in Gezi analizi bu
kadar: “Hava güzeldi!”
Okan Bayülgen’i o konuşmayı yapmaya iten şey neydi
bilemiyorum. Ama her ne olursa olsun buna hakkı yoktu. Onu yıllardır izleyen ve
destekleyen gençlere ihanet etmeye hakkı yoktu. O programlarında hep isyanın
sesi oldu. İtiraz etme hakkını savundu. Muhalifti. Meselesi iktidar değildi.
Yasaklara muhalifti. Peki şimdi ne oldu? Ne değişti de geri adım atmak
durumunda kaldı? Neden yaptığı eylemin arkasında duramadı?
Bayülgen’in “hava güzeldi ondan oldu” dediği
olaylar için gençler canını verdi. Yıllardır gençlere itiraz etme kültürünü
aşılayan Bayülgen bunu farkında mı acaba?
Bayülgen’in bu açıklamaları benim açımdan düş
kırıklığı oldu. Böyle bir açıklama yapacaktıysa, keşke 31 Mayıs akşamı o kitabı
okumasaydı. En azından hafızalarımızda hep aynı kalırdı… İsyanın sesi olarak… Şimdi
ise koca bir düş kırıklığı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder