Sol yanım...

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Düş kırıklığı...




Düş kırıklığı...

Yıl 1997; Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’ne yeni başlamıştım. Mimari projelerin çizimi ve maket yapmak günlerimi, gecelerimi alıyordu. Üniversite 1. sınıfta kaldığım yurtta, maket yapımında kullandığım silikon tabancasının kokusunu bastırmak için odanın küçük penceresini açıyordum. Bir anda buz gibi Ankara havası odaya doluyor ve ancak öyle rahat nefes alabiliyordum. Bu rahatlık uzun sürmüyordu tabi... Soğuk keskinleşince camı kapatmak zorunda kalıyor ve tekrar silikonun ağır kokusuyla başbaşa kalıyordum.

Şimdi bu hatırayı neden anlattım biliyor musunuz; İşte o tatlı üniversite yıllarında, sabahlara kadar çizim yapıp uyumamak için yoğun çaba harcarken bana yoldaşlık eden 2-3 tane televizyon programı vardı; Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı, Okan Bayülgen’in Gece Kuşu ve Savaş Ay’ın A-Takımı... Sanıyorum ki o yıllarda bu programlar sadece üniversite öğrencilerini değil tüm Türkiye’yi ekrana bağlıyordu. Ortak özellikleri neredeyse sabaha dek süren canlı yayınlar olmasıydı. Ve konuklarından ötürü tempoları yüksekti. Uyku nedir bilmiyorduk...

Hatırlayanlarınız vardır; Ahmet Kaya’lı, Attila İlhan’lı Siyaset Meydanlarını... Hani  ara verildiğinde, konuklar kanalın dar koridorlarında sigara içerken bile canlı yayın yapılan yılları... Ne keyifli programlardı... İşte o yıllarda başladı Okan Bayülgen’le tanışıklığım. Benim gibi nice üniversite öğrencisi onun programlarıyla geçirdi o yılları desem hiç abartı olmaz herhalde... Ayaklı bir mikrofonun başında “Gece Kuşu” adlı programını yapıyordu Bayülgen.

Ardından Televizyon Çocuğu, Zaga, Makina, Medya Kralı ve Disko Kralı geldi. Biz büyüdük ama onu izlemeye hep devam ettik. Bizden sonra gelen nesillerin de tercihi hep Okan Bayülgen oldu.

Gelelim bugüne... Okan Bayülgen geçtiğimiz günlerde Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Merkezi’nde, Online Medya Derneği tarafından düzenlenen Sosyal Medya konulu panelde Gezi Parkı ile ilgili düşüncelerini açıklamış.

Keşke açıklamaz olaymış… Konuşmasının bütününe ağır bir pişmanlık duygusu hakim… Gezi’ye sadece 2 kere gittiğini söyleyen Bayülgen sözlerine şöyle devam ediyor; “Hava güzeldi. Gençlerin gidecekleri yeteri kadar spor salonu, müsabaka, eğlenceli filmler, konserler, buluşup yarattıkları sosyal etkinlik ve heyecan yoktu. İnsanlar sokakta heyecanı ve eğlenceyi keşfetti. Aynı şey soğuk havada olmazdı.”

Yani 30 Mayıs’ı 31 Mayıs’a bağlayan gece, Gezi Parkı’nda kitap okuyarak gençleri hayran bırakan Bayülgen’in Gezi analizi bu kadar: “Hava güzeldi!”

Okan Bayülgen’i o konuşmayı yapmaya iten şey neydi bilemiyorum. Ama her ne olursa olsun buna hakkı yoktu. Onu yıllardır izleyen ve destekleyen gençlere ihanet etmeye hakkı yoktu. O programlarında hep isyanın sesi oldu. İtiraz etme hakkını savundu. Muhalifti. Meselesi iktidar değildi. Yasaklara muhalifti. Peki şimdi ne oldu? Ne değişti de geri adım atmak durumunda kaldı? Neden yaptığı eylemin arkasında duramadı?

Bayülgen’in “hava güzeldi ondan oldu” dediği olaylar için gençler canını verdi. Yıllardır gençlere itiraz etme kültürünü aşılayan Bayülgen bunu farkında mı acaba?

Bayülgen’in bu açıklamaları benim açımdan düş kırıklığı oldu. Böyle bir açıklama yapacaktıysa, keşke 31 Mayıs akşamı o kitabı okumasaydı. En azından hafızalarımızda hep aynı kalırdı… İsyanın sesi olarak… Şimdi ise koca bir düş kırıklığı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder