Bu da
gelir, bu da geçer...
Yeni bir eğitim yılı daha başladı. Tüm
öğrencilere, öğretmenlere, velilere hayırlı olmasını dilerim. Her yıl eğitim
sisteminde yapılan değişikliklere bu yıl da bir yenisi daha eklendi. Artık
sistemi takip etmekte ve anlamakta zorlanan veliler şaşkın... Öğrenciler ise
belirsizliğin getirdiği motivasyon düşüklüğüyle okullarına devam ediyorlar.
İsterseniz son 5 senede yaşanan değişikliklere hızlıca bir göz atalım:
5 Sene evvel eğitim hayatına başlayan çocuklar, o
günkü sisteme göre; 8 sene sonunda ilkokul mezunu olacak ve SBS sınavı ile
liseye devam edecekti. Çocuklar okula başladıktan 3 sene sonra sistem
değişti. 4+4+4 Kesintili eğitim
bulmacasıyla birden kendilerini ilkokul mezunu buldular. Henüz 10 yaşındaki
çocuklar artık ortaokul öğrencisiydi. Yıllardır SBS ve benzeri sınavların
kalıplarına göre çalışan çocukların karşısına bu sene de yeni sınav sistemi
çıktı. Şimdi öğretmenlerin verdiği notların önceliğinin yüksek olduğu bu yeni
sistemi herkes anlamaya çalışıyor...
Benim de 5 sene evvel ilkokula başlamış bir oğlum
olduğu için sistemdeki her türlü değişiklikten etkileniyoruz. Oğlum Efe Aslan
yine de şanslı sayılır. En azından okula küçük yaşta başlamadı! Bir de henüz 6
yaşını bile doldurmadan okula başlayan yavrular var. Bazen arkadaşlarımın
çocuklarını görüyorum da ne kadar ufaklar demekten kendimi alamıyorum.
Geçmişte, yıl sonunda doğan çocuklar bile nispeten küçük sayılır, birçoğu bir
sonraki sene okula başlatılırdı... Şimdi girin bakın bir ilkokulun 1.
sınıfına... Kreşten farkı yok...
Gerçekten yazık... İktidarın aklında dolanan
hesaplar yerini bulsun diye çocuklarımızın çektikleri pes dedirtiyor. 4+4+4’ün
laik, çağdaş eğitim sistemine yapılmış bir darbe olduğunu artık hepimiz
biliyoruz. Büyük tantanayla açtıkları İmam Hatiplerin halktan gerekli ilgiyi
görmediğini de... Aslında gerçekleştirmek istedikleri ideolojik karşı devrim
toplumda bekledikleri etkiyi göstermedi. Göstermedi çünkü insanlar önce geçim
derdinde... Çocukları mühendis, avukat, doktor olsun ve rahat iş bulsun
istiyorlar... İktidar istediği kadar imam kadrolarını genişletsin, din kültürü
öğretmen kadrolarını genişletsin işe yaramıyor. En azından muhafazakar yaşayan
belli bir kesim için artık ideolojiden önce “geçim derdi” geliyor.
Aslında önceliklerdeki bu değişimin temelinde 8
yıllık zorunlu eğitim sisteminin de payı var. Nasıl mı?
Bakınız 8 yıllık zorunlu eğitim sistemi halkta çok ciddi bir aydınlanma
yarattı. Daha evvel ilkokul 5’e kadar okutulan kız çocukları artık 8 sene okula
gidiyordu. Bu 8 sene sonunda kız çocuğunun yaşı zaten 13-14 oluyordu ki
neredeyse ergenlik çağına kadar okuma şansını yakalıyordu. Zaten bu yaşa kadar
okumuş olan kız çocuğuna aileler muhafazakar da olsa liseye devam imkanı
tanımaya çalışıyordu.
8 Yıllık zorunlu eğitimde erkek çocukları için de
benzer bir avantaj vardı. Eskiden çoğu yoksul aile ilkokul 5’ten sonra
çocuklarını çırak olarak verirken, ilkokulun bitmesi için 8 sene beklemek
durumunda kalmışlardı. Böylelikle zaten belli bir yaşa gelen birçok çocuk
liseye devam etme şansını yakalamıştı.
Bizim toplumumuzun kültürel yapısını bilirsiniz.
Ailelerin karar mekanizmalarında mahalle baskısı önemli bir etkendir.
Komşusunun, hısmının, akrabasının kızının/oğlunun 8 sene okuduğunu görenler, bu
durumu örnek alıp kendi çocuklarını da okuturlar.
İşte aydınlanma böyle başlar ve yayılır; Eğitimle.
Bu yüzdendir ki 8 yıllık zorunlu eğitime
ivedilikle dönülmelidir.
AKP iktidarı bu kadar önemli bir sistemi alaşağı
ederek, ilkokulu 4 yılda sonlandırdı. Çocukları ailelerle karşı karşıya
bıraktı. Kız çocukları için erken evliliğin, erkek çocukları için çıraklığın
yolunu tekrar açtı.
4+4+4 Eğitim sisteminin toplumda karşılığı
olmadığını; İmam Hatiplerin beklenen doluluk oranına ulaşamamasından ve yana yakıla getirdikleri kıyafet
serbestisinin birçok okulda ”velilerin talebiyle” uygulanmamasından
anlayabiliriz. Velilerin ortak kararlarıyla birçok okulda üniformaya devam edildiğini
rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. (Bu konudaki araştırmaları sabırsızlıkla
beklemekteyim.) Tabi burada olan çocuklarımıza oluyor... Zorlu bir döneme denk
gelmenin talihsizliğini yaşıyorlar.
Sözün özü; başbakan ve iktidar yetkilileri
bilmelidir ki bu dayatma sistem halk tarafından benimsenmedi. Ve artık ne
başörtüsü, ne etnik köken, ne mezhep “eğer ki iktidar tahrik etmez ise” toplumu
ayrıştırmıyor! Gezi eylemleri toplumsal empatiyi çok güçlendirdi. Bu durumda
ise devlete sadece, halkın her kesiminin temel hak ve hürriyetlerini güvence
altına almak düşüyor. Aksi yönde kutuplaştırmak, ötekileştirmek, sınıflara
ayırmak değil!
İçinden geçtiğimiz süreç karanlık ve bir o kadar
da sıkıntılı bir süreç... Önemli olan sağduyumuzu, hoşgörümüzü ve umudumuzu
yitirmemek... Bu da gelir bu da geçer... İz bırakır ama geçer... İnanın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder