Sol yanım...

8 Eylül 2013 Pazar

Renkli şehirler…


Renkli şehirler…

“İnsanın ruhsal duyarlılık düzeyi düşükse, renk sadece yüzeysel bir etki yaratabilir.” Kandinsky

Salıpazarı Yokuşu’nun merdivenlerini gökkuşağı renklerine boyamanın kime ne zararı vardı?

Ya da bu merdivenler gökkuşağı renginde olsa bundan kim, neden rahatsız olurdu?

Belli ki Beyoğlu Belediye Başkanı rahatsız olmuş. Bir gecede tüm merdivenleri griye boyatmış. Öyle ya kendi kendine karar verip uygulayan yurttaş modeli mevcut iktidar için en büyük tehlike. Bir de buna gökkuşağı renklerinin sembolize ettiği özgürlük duygusunu ekleyin, iktidar yetkilileri için çifte kavrulmuş bir rahatsızlık hissi… İşte Gezi’den sonra çok şey değişti diye yazılan onlarca yazının ilk meyveleri bunlar. Ve siyasetin felsefesinden uzak, sosyolojiden-psikolojiden habersiz, toplumun duyarlılıklarına kör, adeta bir dinozor gibi küçük kafasına rağmen her geçen gün büyüyen iri cüssesiyle güç gösterisi yapan iktidar, toplumun bu yeni halini nasıl kontrol edeceğini şaşırmış vaziyette.

Kontrol yönetim anlayışlarının anahtar kelimesi. Halkı kontrol et, kenti kontrol et, kadınları, gençleri, öğrencileri kontrol et… Bir yanda elinde ahşap cetvelle vatandaşa her an vurmaya hazır yöneticiler… Diğer yanda kendini sürekli devlet tarafından gözetim altında hissetmekten bunalmış yurttaşlar…

İktidar yola büyük Türkiye  hayaliyle çıkmıştı, 12 sene sonra elimizde kocaman mutsuz bir Türkiye kaldı…

Siyasetin yıllardır süregelen kısır döngüsü içinde mahkum olduğumuz siyasetçilerin, sığ düşün dünyalarının çıkardığı faturaları hep biz ödemek zorunda kalıyoruz. Yani halk… Ödenmesi en zor fatura ise toplumun geneline sinen mutsuzluk hali…

Evet, artık vatandaş yerel ve ulusal yönetim süreçlerinin bir parçası olmak istiyor. Yönetimin paydaşı olmak istiyor. Gezi direnişinden  beri Türkiye’de eylemsel olarak daha çok ortaya çıkmış bir talep bu. Ama asla yeni değil. Siyaset felsefesinin derinlerine indiğinizde politika (politeia), kentin siyasal merkezi olan Agora’da siyasal erkin ortada ve herkese eşit mesafede durduğu düzende işler. Yani siyasetin temeline baktığınızda yurttaş siyasi erke karşı söz sahibidir. 

İşte bu söz söyleme hakkı şehirlerin gerçek sahibi yurttaşlardan alınıp, sadece devleti temsil eden yerel yöneticilere verildiği takdirde mutsuzluk hem şehrin, hem şehri yaşatanların ruhuna teneffüs eder.

Bir yandan halkın yönetim süreçlerine katılımını sağlamak gerekirken, öbür yandan yöneticilerin yetkinliklerini sahip oldukları mevkinin ihtiyaçlarına göre güçlendirmesi, yapılandırması gerekmektedir. Merdivenlerin bir gecede griye boyanması hangi açıdan bakarsanız bakın stratejik hata. Bu hataya düşülmesinin temel nedeni, toplumu ve siyasetteki değişimleri doğru okuyamamak.

Yani bir belediye başkanı sabah uyandığında, bir yokuşun merdivenlerini rengarenk görüyorsa bunun nedenlerini çok boyutlu düşünebilmeli ve değerlendirebilmelidir. En azından bir karar vermeden önce bu analizi  yapabilecek yetkinliğe, fikri derinliğe, ruhsal duyarlılığa sahip olmalıdır.

Yoksa Kandinsky’nin sözünden de yola çıkarak; insanın ruhsal duyarlılık düzeyi ve muhakeme gücü düşükse o renkli merdivenlere baktığında gördüğü tek şey ihlal edilmiş kurallar olur. Ve ardından en ilkel güdüyle merdivenleri griye boyayarak şehrin sahiplerine tekrar kuralları hatırlatır…

Sonra ne mi olur? Bir bakarsınız tüm şehirler rengarenk olur… Hem de hiç hesapta yokken…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder