Renkli
şehirler…
“İnsanın ruhsal duyarlılık düzeyi düşükse, renk
sadece yüzeysel bir etki yaratabilir.” Kandinsky
Salıpazarı Yokuşu’nun merdivenlerini gökkuşağı
renklerine boyamanın kime ne zararı vardı?
Ya da bu merdivenler gökkuşağı renginde olsa bundan
kim, neden rahatsız olurdu?
Belli ki Beyoğlu Belediye Başkanı rahatsız olmuş.
Bir gecede tüm merdivenleri griye boyatmış. Öyle ya kendi kendine karar verip
uygulayan yurttaş modeli mevcut iktidar için en büyük tehlike. Bir de buna
gökkuşağı renklerinin sembolize ettiği özgürlük duygusunu ekleyin, iktidar
yetkilileri için çifte kavrulmuş bir rahatsızlık hissi… İşte Gezi’den sonra çok
şey değişti diye yazılan onlarca yazının ilk meyveleri bunlar. Ve siyasetin
felsefesinden uzak, sosyolojiden-psikolojiden habersiz, toplumun
duyarlılıklarına kör, adeta bir dinozor gibi küçük kafasına rağmen her geçen
gün büyüyen iri cüssesiyle güç gösterisi yapan iktidar, toplumun bu yeni halini
nasıl kontrol edeceğini şaşırmış vaziyette.
Kontrol yönetim anlayışlarının anahtar kelimesi.
Halkı kontrol et, kenti kontrol et, kadınları, gençleri, öğrencileri kontrol
et… Bir yanda elinde ahşap cetvelle vatandaşa her an vurmaya hazır yöneticiler…
Diğer yanda kendini sürekli devlet tarafından gözetim altında hissetmekten
bunalmış yurttaşlar…
İktidar yola büyük Türkiye hayaliyle çıkmıştı, 12 sene sonra
elimizde kocaman mutsuz bir Türkiye kaldı…
Siyasetin yıllardır süregelen kısır döngüsü
içinde mahkum olduğumuz siyasetçilerin, sığ düşün dünyalarının çıkardığı
faturaları hep biz ödemek zorunda kalıyoruz. Yani halk… Ödenmesi en zor fatura
ise toplumun geneline sinen mutsuzluk hali…
Evet, artık vatandaş yerel ve ulusal yönetim
süreçlerinin bir parçası olmak istiyor. Yönetimin paydaşı olmak istiyor. Gezi direnişinden
beri Türkiye’de eylemsel olarak
daha çok ortaya çıkmış bir talep bu. Ama asla yeni değil. Siyaset felsefesinin
derinlerine indiğinizde politika (politeia), kentin siyasal merkezi olan
Agora’da siyasal erkin ortada ve herkese eşit mesafede durduğu düzende işler.
Yani siyasetin temeline baktığınızda yurttaş siyasi erke karşı söz
sahibidir.
İşte bu söz söyleme hakkı şehirlerin gerçek
sahibi yurttaşlardan alınıp, sadece devleti temsil eden yerel yöneticilere
verildiği takdirde mutsuzluk hem şehrin, hem şehri yaşatanların ruhuna teneffüs
eder.
Bir yandan halkın yönetim süreçlerine katılımını
sağlamak gerekirken, öbür yandan yöneticilerin yetkinliklerini sahip oldukları
mevkinin ihtiyaçlarına göre güçlendirmesi, yapılandırması gerekmektedir.
Merdivenlerin bir gecede griye boyanması hangi açıdan bakarsanız bakın
stratejik hata. Bu hataya düşülmesinin temel nedeni, toplumu ve siyasetteki
değişimleri doğru okuyamamak.
Yani bir belediye başkanı sabah uyandığında, bir
yokuşun merdivenlerini rengarenk görüyorsa bunun nedenlerini çok boyutlu
düşünebilmeli ve değerlendirebilmelidir. En azından bir karar vermeden önce bu
analizi yapabilecek yetkinliğe,
fikri derinliğe, ruhsal duyarlılığa sahip olmalıdır.
Yoksa Kandinsky’nin sözünden de yola çıkarak;
insanın ruhsal duyarlılık düzeyi ve muhakeme gücü düşükse o renkli merdivenlere
baktığında gördüğü tek şey ihlal edilmiş kurallar olur. Ve ardından en ilkel
güdüyle merdivenleri griye boyayarak şehrin sahiplerine tekrar kuralları
hatırlatır…
Sonra ne mi olur? Bir bakarsınız tüm şehirler
rengarenk olur… Hem de hiç hesapta yokken…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder