Sol yanım...

30 Mart 2016 Çarşamba

Dikenli Yol

Havada kişisel kaygılar, beklentilerle dolu, geçici ama endişe verici bir heyecan kokusu var.

Bir trajedi olarak adlandırabileceğimiz 1 Kasım seçim sonuçlarının tam olarak idrak edilmesine fırsatımız olmadan, kendimizi içinde bulduğumuz parti içi delege seçimleri, adeta hastaya vurulmuş ağır kortizon iğnesinin etkisiyle yüksek dozda enerji veriyor. Ardından gelecek siyasi travmaların, oluşacak hasarların, açılacak yaraların varlığından bihaber bir telaş içerisindeyiz… Kimimiz mahalle delegesi, kimimiz il delegesi, kimimiz kurultay delegesi çıkmak istiyor. Bu yolun sonunda bir de parti meclisi mücadelesi yaşanacak. Ya olursa, ya girersem telaşı heyecanı yüksek tutuyor.

Elbette siyasi partiler yasasına göre, tüzüğümüze göre, demokrasinin bir gereği olarak bu seçimleri yapacağız. Onda şüphe yok. Ama bu heyecanın sadece parti içi bir mücadeleye dönük olduğunu, seçmende, üyelerimizde, paydaşlarımızda çok derin bir düş kırıklığı ve hüzün olduğunu kabul etmemiz lazım. Üstelik beklentiler üzerine kurulu bu heyecan fırtınası dindiğinde ortaya; anayasa değişikliği, başkanlık, özyönetim talepleri, terör sorunu, sınırda savaş ve hatta hiç dillendirmek istemesem de iç savaşa varan sorunlarla başbaşa kalacağız. Üstelik yine AKP zihniyetinin iktidar olduğu bir Türkiye’de… Ülkemizin ve partimizin geleceği adına ciddi anlamda endişeleniyorum.

Aslında bundan sonra yürüyeceğimiz yol dikenli, engebeli ve yakıcı. Bu yolda bize yürüyecek dirayet, irade ve güç gerek. Öncelikle her türlü dar ekipçiliği, klikçiliği, hizipçiliği elinin tersiyle itmiş, yoldaşlık bağlarının daha kuvvetli örüldüğü bir Cumhuriyet Halk Partisi gerek. Ortak bir amaca adanmışlık gerek. O ortak amacın partimizin kuruluş felsefesinde zaten var olduğunu, başka yol haritaları aramanın nafile olduğunu, kimlik siyasetinin bizi dar alanlara sokan bir tuzak olduğunu anlamak gerek. Örgütümüze delege olmaktan daha büyük hayaller kurdurabilmek gerek. Halkımıza bir büyük umudun tek adresi olduğumuzu gönülden inandırmak gerek. Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti kuran iradesinden beslenmek, devrimleri geliştirmek, laikliği doğru kavramak, doğru anlatmak, savrulmamak, yalpalamamak, tereddüt etmemek gerek. Bize yeniden güven inşaa etmek gerek. Özeleştiriden korkmamak, doğru yerde, doğru zamanda yapıcı eleştirinin getireceği iyileştirmelerden faydalanmak gerek.

Ülkenin içine girdiği dar boğazı göre göre, rejim değişikliğinin ayak seslerini duya duya delege olmuşuz ne çıkar, yönetime girmişiz ne çıkar.
Esas mesele bu çetin ve dikenli yolda; Doğruluktan ve siyasi köklerimizden ayrılmadan bir büyük mücadelenin fitilini ateşleyebiliyor muyuz? Bir gözümüzü yumup bakmadan, kulaklarımızı tıkamadan, meselenin üstünü örtmeden, ardına saklanmadan, beklentilerden beslenmeden o büyük gerçeği görebiliyor muyuz?

Bu gerçekliği değiştirmek için üstümüze düşeni yapabiliyor muyuz? Ortak amaçlarımız uğruna birlik olup yanyana yürüyebiliyor muyuz? Bundan sonrasında başaracağımıza inanıyor muyuz? İnanıyorsak bu inancı örgütleyebiliyor muyuz?

Siyaset; bilgi, birikim, öngörü gerektirdiği kadar cesaret ve yürek işi… Ve bazı zamanlarda daha iyiye evrilmek için cesaret gösterip doğruları söyleme işi.

Aradığımız soruların yanıtı sol yanımızda saklı… Yüreğimizde, uğruna mücadele ettiklerimizde, hava su gibi yaşamamızı sağlayan ideolojimizde, duruşumuzda, özümüzde… Tüm kişisel beklentilerden arınıp, yüreğimizin sesini dinlediğimizde gerçeği bulacağımıza inanıyorum. Devrim köklü ve nitelikli değişimdir. Bunun için bize yalnızca biraz cesaret gerek. Biraz cesaret.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder