Aslında bir çoğumuza uzak ifadeler değil “etik” ve “din”… Etiği ahlak olarak çevirirsek uzun yıllar okullarda aldığımız din ve ahlak bilgisi dersi hafızalarımızda tazeliğini korur hala…
Etik üzerine yazılmış yüzlerce akademik çalışma bulabilirsiniz. Fakat en kestirmeden anlatmak gerekirse tüm akımlar içerisinde bir hatice veya netice meselesi vardır… Nasıl mı?
Kant gibi bir grup düşünür -farklı kollara da ayrılsa- işin hatice kısmındadır. Yani savunduğunuz düşüncenin içeriği, değeri ve doğruluğudur aslolan… Doğruluk derken, etiğin zaman içerisinde ki yolculuğunda Thales ve Demokritos gibi materialist yaklaşımcılardan sonra en nihayetinde “insan”ın etkisini keşfeden Platon “iyi” ve “doğru” olana yönelik kaygıları arttırmıştır. Bu noktada Platon’un meşhur kelamını hatırlamak da fayda var: “İYİ, doğru bir yaşamın kesin ölçütü ve amacıdır.”
Anlaşılan o ki bir grup filozof etiği; iyi olan, doğru olan, ahlaklı olan düşünce biçimi olarak yorumlamıştır,sonucuna odaklanmadan...
Aristo gibi bir grup düşünür ise her zaman neticeye bakar. Sizin düşüncenizin içeriği, doğruluğu ya da iyiliği önemli değildir. Netice o kişinin ya da toplumun çıkarınaysa sorun yoktur. Faydacılık yani kısaca… Faydacılığın yüzyıllar boyu en tehlikeli yanı ,azınlıkların hakkını yok varsaymasıdır… Eh Aristo’nun -aslında köleleri diğer vatandaşlarla bir tutmamak lazım- tezine bakarsak faydacılığın nerelere varabileceğini anlamamız mümkündür.
Felsefenin doğduğu antik Yunan’da yaptığımız kısa bir yolculukla etiğin iki ana kolunu görmüş olduk. Günümüzde de insan faktörünün olduğu her alanda etiği bu iki düzlemde değerlendirebiliriz: Haticeciler-neticeciler… Kuramcılar-Faydacılar…
Dinin ahlaktan yani etikten bağımsız yürümesi mümkün değildir… Aslında matematik dahil hiçbir kavramın etiksiz yürümesi mümkün değil… İçinde insan olan herşey etikle bir yürür… Burada önemli olan sorun “etik ama nasıl?”dır.
Son günlerde tek din, tek dil söylemleri ortalıkta dolaşıyor, dolaştırılıyor… Birisi dil sürçmesi dedi, öbürü aslında hiç söylenmedi dedi… Ama konu tartışmaya açıldı sonuç olarak… Belki de istenen buydu… Tıpkı başkanlık sistemi gibi once kavram ortaya atılıyor, sonra “olsa da olur olmasa da olur” diyerek geri basılıyor. Nabız yoklanıyor, alıştırılıyor, su ısıtılıyor yavaş yavaş…
Tek din söylemi tamamiyle faydacı etik anlayışıyla söylenmiş bir sözdür, fikirdir. Sonucunda bir kesim yok kabul edilecek, çoğunluğun varlığı ve aidiyeti esas alınacaktır. Söylenen sözün değeri, içeriği, iyiliği ve doğruluğu önemsenmeden istenilen sonuca varmak için sarfedilmiş bir söz “tek din”…
Tek din söylemi tamamiyle faydacı etik anlayışıyla söylenmiş bir sözdür, fikirdir. Sonucunda bir kesim yok kabul edilecek, çoğunluğun varlığı ve aidiyeti esas alınacaktır. Söylenen sözün değeri, içeriği, iyiliği ve doğruluğu önemsenmeden istenilen sonuca varmak için sarfedilmiş bir söz “tek din”…
Çıkarlar doğrultusunda sonuca varmak, faydacılık kısa vadede çözüme götürecek bir yol olarak da görülse “insan” faktörünü göz ardı ettiği için uzun vadede telafi edilemeyecek yaralar açacaktır…
Aslında “faydacılık” mevcut yönetimin yol haritası gibi görünüyor… Dile getirilen her öneri bir grubun çıkarları üzerine kurulu adeta… Bu yolun çok tehlikeli olduğunu hatırlatmakta fayda var… Sürekli üstünden atladığınız “insan” faktörü birgün karşınıza dağ olur çıkar… Bizden söylemesi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder