Sol yanım...

25 Mayıs 2012 Cuma

KATİL ANNE!

 Başbakan “Sezeryana karşıyım, kürtaj cinayettir” demiş...

Bu beyanı duyunca sakinleşmek için önce derin bir nefes alıp, yavaş yavaş verme ihtiyacı duydum… Doğuma hazırlanır gibi… Heyecan yok, nefes al ver… Al-ver… Derin derin…

Türkiye’de kadınların yaşadığı sıkıntıları bilince, onların siyasetin gündemine bu şekilde oturmasına insan öfke duyuyor nitekim. Biz yinede olabildiğince sakin bir değerlendirelim bu tezi; “Kürtaj cinayettir”… Öyle mi acaba?

Peki o zaman şimdi bir yolculuğa çıkalım; Yaşam standardı sıralamasında      -0.71 endeks değeriyle, İstanbul’da yaşam kalitesi en düşük ilçe olan Esenler’in arka mahallelerinde bir gecekonduya girelim…

"Sokak kapısı tam kapanmıyor.. Eşikten gelen soğuk zaten yerde halısı olmayan evi buz kesiyor. Pencerelerin durumu da cabası… İnsan bazen keşke güneş girmeyeydi de hiç penceresi olmasaydı diyor. Odanın bir duvarında boylu boyunca duran eski bir divan var.. Evin babası orada yatıyor… Yerde ise döşekler evin 4 çocuğu için… Sular yok, dışarıdan taşıyorlar… Çocukların 2’si emzikli, 2’si okullu… Evin annesi küçük bebeklere bakacak kimse olmadığından çalışamıyor. Baba ise yövmiyeli inşaat işçisi… Ama kış gelmiş, inşaatlarda işler kesat… Kimi gün evde, kimi gün çalışıyor.. Mahalle zaten fukara ama elinden geldiğince destek oluyorlar bu aileye… Evin annesi henüz 30 yaşında… Ama sıkıntılı son günlerde… Hamile olduğunu öğrenmiş mahallenin sağlık ocağından… Eşine söyleyemiyor… Yeni bir bebeğe bakacak dermanı yok, en küçük yavru henüz memeden kesilmemiş… Süt korur demişlerdi halbuki, korumamış... Yoksulluk diz boyu, çocukların giyimi-kuşamı, gıdası hep zorluklarla sağlanıyor.
Annenin gözünden akan yaşlar birden evin babasının dikkatini çekiyor… Ne olduğunu sorduğunda kelimeler annenin dilinden öylece çıkıveriyor: “Hamileyim…”

Baba muhafazakar bir yapıya sahip… Önce yerde ki döşeklerde uyuyan dört yavrusuna bakıyor.. Sonra da karşı duvara yama olmuş mutfak tezgahında ki tencereye… Aklıyla kalbi arasında gidip geliyor… Anne ise artık durmaksızın ağlıyor, hıçkıra hıçkıra, durduramıyor kendini… Başındaki yemenisiyle arada göz yaşlarını siliyor… Gözü gibi gönlü de ağlıyor keza...Hem inancından hem ana yüreğinden… Ama yine de dilinden dökülüyor o son kelimeler: “Yazıktır aldıralım bu bebeği…”

Annemiz  bir “katil”(!) artık...

...............................................................
Bir film senaryosu gibi gelmesin size bu hikaye… TUİK verilerine göre ülke genelinde, her 4 kişiden birinin kişi başı harcaması 2.15$’ın altında kalıyorYani ailenin babası ancak 4TL civarında para harcayabiliyor… 4 Ekmek parası yani... Sürekli yoksulluk sınırı altında bulunanların oranı ise %18… Cehaletin ve imkansızlıkların getirdiği sıkıntılardan doğum kontrol yöntemlerine de hakim değiller…

Ülkede ekonomik  tablo böyleyken, son çare kürtaj nasıl cinayetle özdeşleştirilebilir?  Elimizi vicdanımıza koyalım: Hangi kadın isteyerek kürtaj olur? Hem bedenini, hem yüreğini dağlayacak bir süreci hangi kadın yaşamak ister? 

Burada devletin en üst kurumunun sorgulaması gereken, bu gözü yaşlı anneyi kürtaja mecbur kılan “zorunluluklar”dır… Bu zorunluluklar sorgulanmalı ve tedavi yöntemine gidilmelidir. Ya yoksulluk tedavi edilecektir, ya da cehalet… Ama her ne olursa olsun, hayatın olağanca yükünü sırtlanmış kadınlar, vermek zorunda kaldıkları “kürtaj” kararından ötürü “evlat katili” addedilmemelidirler.

Vicdan namına bunu temenni ediyoruz…

İmza:Bir Anne…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder