Sol yanım...

1 Ocak 2013 Salı

HATİCE OLMAK




15 Yaşıma geri dönüyorum. Düşünüyorum o yılları… Okul yolu geliyor gözümün önüne. Her sabah Sevinç Pastanesi’nin önünde arkadaşlarımla buluşur, birlikte yürürdük okul yolunu. Alsancak ekibi: Sabrina, Süleyman ve ben. Arada Özgür’le Serdar’da katılırdı aramıza. Sabahın köründe hoş sohbetlerle, gülerekten yürürdük Saint Joseph yolunda. Kız, erkek farkı yoktu dostluklarımızda. Arkadaştık  işte. Arkadaşlığın cinsiyeti mi olurdu? Biz başka bakardık dünyaya. İzmir’de doğup büyümenin farkıydı belki de. Kordon’da, Kıbrıs Şehitleri’nde, Fuar’da, Karşıyaka Çarşı’da ışıl ışıl gençleri görebilirdiniz günün herhangi bir vakti yan yana, dostça. Kimse karışmadan yaşarlar gençliklerini. Aydınlık, çağdaş.

Nereden mi aklıma geldi lise yıllarım? 2012’nin son günlerinde bir haber düştü medyaya. Beni o yıllarıma götüren bir haber. 15 Yaşındaki Hatice’nin cansız bedeni bulunmuştu Batman Çayı’nda. Hatice 13 yaşında evlendirilmişti. Evliliği yürümeyince baba ocağına dönmüş. Orada kuzenlerinin tecavüzüne uğramış ve hamile kalmıştı. Dedesi katli vaciptir demiş ve iki amcası tarafından katledilmişti. Katliamı “töre” diye açıkladı caniler. Kendi ayıplarını örtmek için her seferinde başvurdukları “töre” örtüsüne sardılar Hatice’nin cansız ve çocuk bedenini. Hatice 4 aylık hamileydi öldürüldüğünde. Hamile kalmasaydı muhtemelen tecavüz işkencesi devam edecekti. Bu işkence ne kadar sürer ve kimlerin tecavüzüne uğrardı allah bilir. Ama hamile kaldı ya artık başa belaydı ve yok edilmeliydi Hatice.

Yok edilmek mi? Hayır aslında Hatice yaşarken de yoktu! Hiç var olmadı hatta. Bir eşya gibiydi baba evinde. Cansız ve değersiz bir eşya. Satıldı, mutlu olamadı geri döndü, tecavüze uğradı, öldürüldü. Yaşam hikayesi hep başkalarının kurguladığı şekilde gelişti. Hiç sevmedi, sevilmedi belki de. Mutluluğu bulamadan aramızdan ayrıldı Hatice. Gençliği, özlemleri, hayalleri ve umutlarıyla ayrıldı aramızdan.

Hatice’yle akranları arasındaki fark neydi? İzmir’de 15 yaşındaki bir genç kız arkadaşlarıyla rahatlıkla gezebilirken, Doğu’da Güneydoğu’da bazı genç kızlarımızın yaşadıklarının adı kader mi yoksa töre miydi? Henüz daha gençliğinin ilk demlerinde yaşamaya mahkum oldukları zulüm nasıl açıklanabilirdi?

Hatice olmak zordu. Hatice’nin yaşadığı her yıl batıdaki bir kadının 3 yılına bedeldi sanki. Hatice 15’inde öldürüldüğünde ruhu 45’inde gibiydi. Hatta belki daha yaşlı. Yorgun. Yaşadığı bölgedeki erkek egemen, feodal sistem kız çocuğuna doğar doğmaz bir rol biçiyordu. Senaryosu eline zorla tutuşturulmuş bir rol. Ve o orada 13 yaşında babası yaşında bir adamla  zorla evlendirilirken, İzmir’de yaşayan bir akranı henüz yeni genç kız oluyordu. Hatice’ye çocukluktan genç kızlığa geçiş hakkı tanınmamıştı. O kadın olmak zorunda kalmıştı henüz 13’ünde…

Bu devranın böyle sürüp gitmemesi, Hatice’lerin çocuk gelin olmaması ve töre kılıfına kurban gitmemesi hepimizin elinde aslında. Öncelikle ilgili bakanlığın doğu ve güneydoğu’ya özel çalışmalar yapması lazım. Sonra mecliste töre cinayetleri için ağırlaştırılmış hapis cezalarının çıkarılması gerekli. Ama en önemlisi devletin başının kadın söylemini, dilini acilen değiştirmesi lazım.  Bu kadını itibarsızlaştırma politikası bulaşıcı hastalık gibidir. Devletin başında başlayan bu hastalık zamanla tüm vücuda yayılır. Hastalık yayılmaya başladı bile. Korkarım ki hızla ilerliyor.

Bu satırları yazarken yine kendi gençliğime dönüyorum. Ve Hatice için kendimi suçlu hissediyorum. Hepimizin biraz suçu var Hatice’nin ölümünde. Ve tepkisiz kaldığımız müddetçe can verecek her genç kızın ölümüne ortak olacağız. Her birimiz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder