KUŞAK
FARKI
Gazete
Çeşme Güneşi’nde 2012 yazının sonlarına doğru yazmaya başlamıştım. Yani 1.
yılımı dolduruyorum bu güzel gazetede. Gerçekten ilmek ilmek bir emekle
dokunmuş, çok kaliteli ve keyifli bir gazete olan Çeşme Güneşi’nin, başta
sahibi CHP Çeşme Belediye Meclis Üyesi Ekrem Oran olmak üzere tüm emeği
geçenlere teşekkür ederim.
Bugüne
kadar hep siyasi ağırlıklı yazılar yazdım. Geçenlerde olan oldu ve annem Güler
Aslan “Arada keyifli yazılar yaz. İnsanlar bu gazeteyi Çeşme’de okuyor. Bunu
unutma” diyerek isyan etti. (Kendisi siyasetle pek ilgilenmez de… :))
Velhasıl
kelam, bu sitemin üstüne bende bu haftaki yazıma siyaset karıştırmamaya karar
verdim. Hazır Çeşme’deyken, 35 yıldır ruhumu doyuran Boyalık Koyu’na bakarak
çocukluğuma bir yolculuğa çıktım.
Yolculuğuma
dair ilk anım, 8 Haziran 1978’de doğar doğmaz geldiğim Boyalık Sitesi’ne ait…
Hafızam ancak 6-7 yaşlarımı hatırlamaya yetiyor. (Normal mi bilmiyorum…)
Boyalık Sitesi’nde neredeyse bir ordu çocuğuz. Ve sitenin ortasındaki havuzun
başında tiyatro organize ediyoruz. Oyuncular bizler. Senaryo tamamıyla uydurma!
Ufak tefek hediyeler almışız konuklarımıza… Ve kekler, içecekler… Biletler
paralı… Ama hani öyle ucuz ki gelir gideri bir türlü karşılamıyor, hep cepten
fazlası gidiyor. Çocukluk işte, maksat eğlence olsun.
Ve
sonunda hazırlıklar tamamlanıyor, tiyatro başlıyor. Seyircimizi azımsamayın 40-50
çocuk rahat var. Meraklı büyükler de olmuyor değil. Bu arada benden 5 yaş büyük
ağabeyim ve onun yaş grubu da başka bir sosyal faaliyet içerisinde…
Birbirlerinden değiş tokuş ettikleri
Tommiks- Teksas-Zagor-Lorel ile Hardi (en favorimdir) gibi resimli hikaye
romanlarını satıyorlar. Yani bizim site bildiğiniz Kapalı Çarşı’ya dönmüş
vaziyette… Fakat şimdi oğluma ve onun akranlarına bakıyorum, biz gerçekten yaşamı
sokakta deneyimleyen, düşen kalkan, ağlayan ama çabuk toparlayan ve
mızmızlanmayan, paranın değerini küçük yaşlarda ufak ticari oyunlarla öğrenmiş
çocuklarmışız. Aslında ne mutlu bize!
Bisiklete
binip korkusuzca Çeşme’den Paşalimanı’na giden, Papatya Plajı’ndaki iskeleden
atlayıp yüzerek MerkezTur’dan
çıkan, çevresiyle barışık, kulağının arkasına pembe sardunya çiçekleri takan
çocuklardık…
Siyaseti
bulaştırmayacağım dedim ama yine dayanamayacağım. Ben bu son Gezi eylemine
kadar internet başından ayrılmayan, Counter Strike oynayarak, sosyal medyadan
sanal arkadaşlıklar kurarak büyüyen çocukları apolitik buluyordum. Biz
böylemiydik, sokaklarda geçti çocukluğumuz demekten de kendimi alamıyordum.
Kabul
ediyorum ki yanılmışım. Evet bizim kuşak tabiatla içiçe, sokaklarda düşe kalka
büyüdü ama bu çocuklar hepimizi geçti. Gezi öncesi oğluma sık sık karışırdım
“aman çık dışarı oyna, bırak o bilgisayarı” diye. Şimdi kendi iradesine
bırakıyorum. Her kuşak kendi çevresel faktörlerine uyum sağlayarak büyüyor
çünkü. Kendi çocukluğumuzun doğrularını onlara empoze etmemizin bir anlamı yok
bence… Onlar büyüyor, biz de onlarla öğreniyoruz. Her gün yeniden… Yeniden…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder