Seven
Öldürür; Devlet Korur
Seven erkek öldürür mü sizce?
Bizim ülkemizde öldürüyor... Ve bunun adına da “sevgi”
diyor...
Peki ya seven kadın?
Seven kadın farklı... O hep özverili, hep
korumacı, hep kanaatkar...
Ülkemizde yapılan araştırma sonuçları bu
çıkarımları doğruluyor. Ve insan adeta “batsın böyle sevgi” diyor.
Ülkemizde kadınların %88’i tanıdıkları erkekler
tarafından öldürülüyor. Bu erkeklerin %70’i ise eski ya da mevcut eş...
Araştırmalara göre çoğunlukla sebep kadının kendi hayatına dair karar vermesi
ya da kıskançlık... Ama ayrılma ve boşanma kararları da “bağzı” erkekler için
öldürme nedeni olabiliyor. Bianet’in basında yer alan haberlere göre derlediği
“Erkek Şiddeti Eylül 2013” raporuna göre 2013’ün ilk dokuz
ayında erkekler; 146 kadın öldürdü, 132 kadına tecavüz etti, 155 kadını
yaraladı, 117 kadına cinsel tacizde bulundu. Yine aynı rapora göre sadece Eylül
ayındaki erkek faillerin %83’ü kadınların “en yakınındaki erkekler”… Ne acı
öyle değil mi? En büyük zararı bizi en çok sevenlerden görüyoruz.
Peki insanı sevdiğini öldürmeye götüren bu
hastalıklı duygu nereden besleniyor? Yani bu öldürme dürtüsü nasıl oluyor da
2002’den bu yana %1400 artacak kadar destek buluyor, cesaret buluyor?
Sorunun cevabı, cinayetlerin artış nedeni basit
aslında: Devlet koruyor!
Devlet/sistem kadını koruyacağı yerde
bilinçli/bilinçsiz erkeği koruyor. İktidarın kadın politikaları ve söylemleri
adeta teşvik unsuru oluyor. Nasıl mı?
Kürtaj hakkına karşı yapılan açıklamalarla, kadının
sezaryenle doğum kararının bypass edilmesiyle, 4+4+4 ile çocuk gelinleri teşvik
ederek, 3 ve fazlası çocuk doğurmaya yönlendirip kadının elini kolunu
bağlayarak, şiddet kurbanı kadınları adalet saraylarında(!) sahipsiz, biçare
bırakarak, henüz 13 yaşında tecavüze uğramış kız çocuklarının kollarını
mühürleyerek, devlet eliyle defalarca muayeneye zorlayarak ve en basitinden;
kızlı erkekli dolaşmayın, metroda öpüşmeyin, vapurda sarılmayın diyerek bu
eylemleri yapanları “suçlu” ilan ederek devlet erkeği koruyor, kadını
kısıtlıyor!
Aile ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Devlet
Bakanı Sayın Şahin’in derin sessizliği ise tüyler ürpertiyor. Seleflerinden
Nimet Baş dahi dekolte giydiği için işten atılan Gözde Kansu vakasında “bu
siyasetin konusu değil” diyerek tepki gösterirken Sayın Şahin susuyor. Ustalık
döneminde görev alan Sayın Bakanın vardır bir misyonu elbette diye düşünmekten
alıkoyamıyorum kendimi... Bakanlığın adından “kadının” çıkarılmasıyla başlayan
dönüşüme yardımcı olmak üzere sessiz kaldığını söylemek haksızlık olmaz
sanırım.
Efendim gelelim sözün özüne; kadınlara özgürlük
diyerek bir günde kamuda başörtüsü yasağını kaldıracak kudretteki bu devlet, 13
yaşında tecavüze uğramış genç kızımızın mı hakkını savunamıyor? Hadi canım!
Mesele nedir? Kadınların özgürleşme hakkını
savunmak mı? Yoksa kadınların gitgide hane içine kapanmasına ve tüm hak ve
özgürlüklerinin “erkek egemen” zihniyet tarafından “sınırlandırılıp, kontrol
edilmesine” imkan tanıyacak sistemi oturtmak mı?
Samimiyet çok önemli... Samimiyetsizlikle yapılan
her hareket kadınlar tarafından hissediliyor. Devletin en üst yönetiminin
zihniyeti toplumun çekirdeği ailelere kadar sirayet ediyor.
Seven(!) erkek öldürüyor, devlet koruyor. Kadın
bağımsız yaşamak, özgürleşmek istiyor, devlet yasaklıyor.
Ve biz kadınlara da bu zihniyetle mücadele etmek
ve bu samimiyetsiz oyunu bozmak kalıyor. Ne dersiniz; bozabilir miyiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder