Sol yanım...

5 Kasım 2013 Salı

Türkiye’de genç olmak...


Türkiye’de genç olmak...

21.Yüzyılda dünya genç beyinlerin emrinde... Yeni iş alanlarını onlar belirliyor. Büyük şirketlerin en önemli pozisyonlarında onlar var. Yaratıcılar, zekiler, öngörüleri yüksek. Geride bıraktığımız 90’lı yıllardaki “yönlendirilen” konumunu “yönlendiren” olarak değiştirdi gençler... Yetkiyi devraldılar. Her alanda belirleyici artık onlar...

Gençler bir ürünü çok beğenirse çok satıyor... Bir sanatçıyı çok severse çok dinleniyor... Bir filmi çok beğenirse çok izleniyor... Bir siyasetçiyi çok isterse iktidara getiriyor. Çünkü toplumu yönlendiren en geçerli araçların buluşçusu ve çoğunluklu kullanıcısı onlar... Yaşam alanlarında en çok var olan, en çok tüketen, sosyal medyayı en etkin kullanan, en çok okuyan, en çok merak eden, en çok araştıran, en çok talep eden onlar... Dünya gençlerin etrafında şekillenmeye başladı. Artık onların sesi daha gür çıkıyor.

Erk sahipleri, yöneticiler, liderler, içinde bulunduğumuz zaman diliminde gençlerin hakkını teslim etti; “Yeni yüzyılın önderleri gençlerdir! Onların taleplerini ve öngörülerini reddeden/görmezden gelen şirketler, kurumlar, devletler çürümeye mahkumdur!”

Evet, dünyada bilginin, bilişimin, inovasyonun değerli olduğu bir dönemde, güneş gençlerin yüzüne doğarken bizde gençlere hak ettikleri değer veriliyor mu?

Ne yazık ki bu sorunun yanıtı koca bir “Hayır!”. Üstüne üstlük iktidarın gençlere biçtiği rol bulaşıcı bir hastalık gibi toplum içinde de yayılıyor... Dünya egemenliğin neredeyse tamamını gençlere verirken bizim lügatımıza “kızlı-erkekli” diye bir kavram giriyor. Gençler aileleri tarafından “aman oku iş-güç sahibi ol” diye güdülenirken, iktidar tarafından “okurken edepli ol, ilişkilerine dikkat et” diye sınırlandırılıyor. Sonra bir bakanımız çıkıp “buluşçuluk bizim inancımıza ters” diyerek zaten bastırılan bir neslin düşün dünyasına da pranga vuruyor.

Siyasi alanda gençlerin durumu farklı mı? Ne yazık ki “hayır”.

Sözünü esirgemeyen, inandıkları uğruna mücadele etmek üzere siyasete giren gençler bu sefer de kendilerini siyasette belirleyici olarak değil de gerekli işlerin gerçekleşmesinde bir “ara eleman” olarak buluyor. Üstelik gençler için siyasette bu geçiş dönemi uzun bir zaman alıyor. 30 Yaşına kadar gençlik kollarında “çalışan” gençler, 30 yaşından sonra bir 10 yılda “dur bakalım daha genç, tecrübesiz” diyerek siyasal büyükleri tarafından itekleniyor. Öyle ya bizde siyaset emeklilik hobisi adeta...

Denizlerin, Mahirlerin, Sinanların henüz 24 yaşlarında bir ülkenin kaderini etkileyebildiğini kabul eden ve genç devrimcilerin huzurunda saygı duruşuna geçen büyükler, aynı yaştaki partili gençlere “bayrak asma, broşür dağıtma” görevini uygun görüyor. Sonrada yaldızlı, parıltılı sözler etrafta savruluyor; “Gençler bizim geleceğimiz, daha çok genç siyasete girmeli...” Geçiniz lütfen.

Siyaset, sanat, bilim, teknoloji gibi her alanda gençlerin söz sahibi ve yönlendirici olması için onların üzerine serptiğimiz toprağı kaldırmalıyız. Yaşamı, sevdayı, genç olmayı, kadın olmayı adeta “suç” olarak gören iktidar zihniyetine karşı mücadeleyi en çok yine gençler ve kadınlarla vermeliyiz...

İşte Gezi eylemleri bu mücadelenin olağan sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bunu iyi anlamak, iyi okumak ve gençlere ve kadınlara itibarını iade edip “söz ve yetki sizindir” demek hepimizin görevi...

Mevcut iktidarın genç ve kadın politikaları ortada... Demek ki görev ve sorululuk bizde... Hepimizde. Özgür bir yaşam için elinizi taşın altına koymaya var mısınız?






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder