Türkiye’de
genç olmak...
21.Yüzyılda dünya genç beyinlerin emrinde... Yeni
iş alanlarını onlar belirliyor. Büyük şirketlerin en önemli pozisyonlarında
onlar var. Yaratıcılar, zekiler, öngörüleri yüksek. Geride bıraktığımız 90’lı
yıllardaki “yönlendirilen” konumunu “yönlendiren” olarak değiştirdi gençler...
Yetkiyi devraldılar. Her alanda belirleyici artık onlar...
Gençler bir ürünü çok beğenirse çok satıyor... Bir
sanatçıyı çok severse çok dinleniyor... Bir filmi çok beğenirse çok
izleniyor... Bir siyasetçiyi çok isterse iktidara getiriyor. Çünkü toplumu
yönlendiren en geçerli araçların buluşçusu ve çoğunluklu kullanıcısı onlar...
Yaşam alanlarında en çok var olan, en çok tüketen, sosyal medyayı en etkin
kullanan, en çok okuyan, en çok merak eden, en çok araştıran, en çok talep eden
onlar... Dünya gençlerin etrafında şekillenmeye başladı. Artık onların sesi
daha gür çıkıyor.
Erk sahipleri, yöneticiler, liderler, içinde
bulunduğumuz zaman diliminde gençlerin hakkını teslim etti; “Yeni yüzyılın
önderleri gençlerdir! Onların taleplerini ve öngörülerini reddeden/görmezden
gelen şirketler, kurumlar, devletler çürümeye mahkumdur!”
Evet, dünyada bilginin, bilişimin, inovasyonun
değerli olduğu bir dönemde, güneş gençlerin yüzüne doğarken bizde gençlere hak
ettikleri değer veriliyor mu?
Ne yazık ki bu sorunun yanıtı koca bir “Hayır!”.
Üstüne üstlük iktidarın gençlere biçtiği rol bulaşıcı bir hastalık gibi toplum
içinde de yayılıyor... Dünya egemenliğin neredeyse tamamını gençlere verirken
bizim lügatımıza “kızlı-erkekli” diye bir kavram giriyor. Gençler aileleri
tarafından “aman oku iş-güç sahibi ol” diye güdülenirken, iktidar tarafından
“okurken edepli ol, ilişkilerine dikkat et” diye sınırlandırılıyor. Sonra bir
bakanımız çıkıp “buluşçuluk bizim inancımıza ters” diyerek zaten bastırılan bir
neslin düşün dünyasına da pranga vuruyor.
Siyasi alanda gençlerin durumu farklı mı? Ne yazık
ki “hayır”.
Sözünü esirgemeyen, inandıkları uğruna mücadele
etmek üzere siyasete giren gençler bu sefer de kendilerini siyasette belirleyici
olarak değil de gerekli işlerin gerçekleşmesinde bir “ara eleman” olarak
buluyor. Üstelik gençler için siyasette bu geçiş dönemi uzun bir zaman alıyor.
30 Yaşına kadar gençlik kollarında “çalışan” gençler, 30 yaşından sonra bir 10
yılda “dur bakalım daha genç, tecrübesiz” diyerek siyasal büyükleri tarafından
itekleniyor. Öyle ya bizde siyaset emeklilik hobisi adeta...
Denizlerin, Mahirlerin, Sinanların henüz 24
yaşlarında bir ülkenin kaderini etkileyebildiğini kabul eden ve genç
devrimcilerin huzurunda saygı duruşuna geçen büyükler, aynı yaştaki partili
gençlere “bayrak asma, broşür dağıtma” görevini uygun görüyor. Sonrada
yaldızlı, parıltılı sözler etrafta savruluyor; “Gençler bizim geleceğimiz, daha
çok genç siyasete girmeli...” Geçiniz lütfen.
Siyaset, sanat, bilim, teknoloji gibi her alanda
gençlerin söz sahibi ve yönlendirici olması için onların üzerine serptiğimiz
toprağı kaldırmalıyız. Yaşamı, sevdayı, genç olmayı, kadın olmayı adeta “suç”
olarak gören iktidar zihniyetine karşı mücadeleyi en çok yine gençler ve
kadınlarla vermeliyiz...
İşte Gezi eylemleri bu mücadelenin olağan sonucu
olarak ortaya çıkmıştır. Bunu iyi anlamak, iyi okumak ve gençlere ve kadınlara
itibarını iade edip “söz ve yetki sizindir” demek hepimizin görevi...
Mevcut iktidarın genç ve kadın politikaları
ortada... Demek ki görev ve sorululuk bizde... Hepimizde. Özgür bir yaşam için
elinizi taşın altına koymaya var mısınız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder