Sol yanım...

11 Aralık 2013 Çarşamba

İran’dan Türkiye’ye yolculuk…


İran’dan Türkiye’ye yolculuk…

2003 Yılında Tahran Belediye Başkanı olan Ahmedinejad’ın ilk icraatının belediyedeki asansörleri kadın/erkek olarak ayırmak olduğunu biliyor muydunuz?

8 Yıllık görevinin ardından, ülkedeki tüm sorunları daha da keskinleştirerek köşesine çekilen Ahmedinejad görevdeyken otobüslerde kadınların ön kapıdan binip, öne oturmalarını dahi yasaklamıştı.

İran’da 16 Yıldır yayınlanan Zenan adlı kadın dergisi de onun döneminde kapandı. Aslında İran İslam Devrimini anlatıp “biz de İran olma yolunda ilerliyoruz” demeye hiç niyetim yok. İran’dan kültürel ve toplumsal olarak farklı dinamiklere sahip olduğumuzu biliyorum. Ama resmin bütününe baktığımızda “nereye gidiyoruz?” sorusuna cevaben bazı ipuçları bulmamız mümkün.

Nasıl mı? Örneğin 1979 yılında İslami Devrimi gerçekleştiren Humeyni’nin bir mazlum olarak ve özgürlük ve demokrasi vaatleriyle başa geldiğini vurgulayarak başlayabilirim. Hatta öyle ki devrime önemli bir kısım solcular da destek verir. (Yetmez ama evet!) Devrimden sonra özellikle kadınlar üzerinde inanılmaz bir baskı süreci başlamıştır İran’da… Molla rejimi kendine destek olan solcuları (yetmez ama evet!) kızdırmamak için yaptırımlarını yavaş yavaş uygulamaya başlamıştır. Ve daha sonra yıllar içinde git gide sertleşen ve dini referans alan toplumsal yaşam kaidelerinin öncelikli hedefi hep gençler ve kadınlar olmuştur.

Gençler ve kadınlar… Kulağa hiç yabancı gelmiyor öyle değil mi?

Peki gençler ve kadınlar bu yaptırımlara tepki göstermiyor muydu?

Aslında evet gösteriyordu. Özellikle 90’lı yıllarda doğan kuşak saçını tam olarak örtmeyi reddediyordu. Önden açık bıraktıkları perçemlerini de boyatarak tepkilerini açık ediyorlardı. Yeni kuşak erkeklerde de tepki olarak saçını uzatanlar azımsanmayacak kadar çoktu. Ama gelinen noktada İran’da genç ve kadın olmak çok zordu. Baskı dayanılmaz bir hal almıştı…

Peki ya Amerika faktörü?

Elbette ki ABD tüm bu devrim sürecinin arka planında var olmuştu.

Hatta öyle ki İngiltere ve ABD’ye mesafeli duruşundan ötürü, CIA eliyle başbakanlıktan indirilen Musaddık için ABD Dışişleri Bakanı Madelaine Albright’ın 2000 yılında yaptığı özeleştiri ne kadar müdahil olduklarının itirafı niteliğindeydi.

Burada İran’a bir nokta koyup, rahmetli Bülent Ecevit’in kurduğu 57. hükümetin apar topar seçime gidip AKP’nin iktidara geldiği günleri hatırlamanızı isterim… Bakınız 2 Aralık 2002 yılında dönemin ABD Ankara Büyükelçisi W. Robert Pearson tarafından yazılan ve Wikileaks’te yayınlanan kriptoda Pearson başbakan için neler söylüyor:

“Bu aşamada Türkiye’de dediğini yaptırabilecek tek politikacı olan Erdoğan’ı Irak, Kıbrıs ve içerideki siyasi ve iktisadi reform konularında doğru kararları almaya ikna etmek suretiyle, ABD’nin temel çıkarlarını ilerletebilmemiz için mükemmel bir fırsattır”

Evet sonuç olarak, 2002 yılında, ABD’nin “mükemmel bir fırsat” olarak tanımladığı AKP iktidarı tarafından tam 11 yıldır yönetiliyoruz. Ve elbette ki İran’da gerçekleşen İslami Devrimin farklı bir türlüsünü yaşıyoruz. En acısı ise Cumhuriyet kazanımlarını birer birer kaybettiğimiz bu karanlık yolculukta “laikçi ve statükocu” olmakla suçlanmak…

Umarım ki tüm bu yazdığım benzerlikler birer komplo teorisi olarak kalır. Umarım ki biz “laikçiler” yanılırız ve Türkiye çok daha çağdaş, aydınlık günlere doğru yürür. Umarım…

Yine de içimi kemiren şu soruyu sormadan edemiyorum; Peki ya haklıysak?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder