Sol yanım...

22 Şubat 2014 Cumartesi

Sahte Başarılar


Sahte Başarılar

Bu satırları yağmurlu bir Çeşme sabahından yazıyorum. Dışarıda usul usul yağan yağmur toprağın ve denizin kokusunu keskinleştiriyor sanki… Bodrum ve Kuşadası’na inat hala kış aylarındaki sessizliğini ve  kimsesizliğini koruyan Çeşme tüm güzelliğini sadece size sunduğu izlenimini veriyor. Kandıran güzel bir kız gibi yani…

Yer yer devam eden villa inşaatları ve o inşaatlarda çalışan işçilere denk geliyorsunuz tenha sokaklarda… Onun dışında bir sessizlik hakim… Sardunyaların kokusunu daha rahat hissedebiliyorsunuz. Ve elbette o meşhur rüzgarını…

Dışarıda yağmur yağarken elimdeki dergide bir araştırmaya takılıyor gözüm. “Kendi reklamını yapmanın riskleri” başlıklı makaleyi Sarah Green yazmış. Aslında bir hayli keyifli bir konu. Kişisel markalaşmanın detaylarında dolaşmış yazar. Bu konuyla ilgili yapılmış yeterli araştırma olmadığına değinerek. Enteresan bilgiler var içinde. Örneğin, “kendini önemli bir insan” olarak atfedenlerin oranının 1950’lerde %12 iken, 1980’lerde %80’e vardığını biliyor muydunuz? Peki ya narsisizmin (kendini beğenmişlik) 1982’de %15 oranında görüldüğünü, 2006’da ise bu rakamın %25’e yükseldiğini biliyor muydunuz?

Şimdi bu rakamlardan şunu çıkarabilir miyiz; Yıllar içerisinde kabiliyetlerimizde bir gelişim olmuş ve bizler kendimizi önemli hissetmeye başlamışız. Ya da aslında çok becerikliydik fakat bunu keşfedemiyorduk? Aslında hiçbiri değil… Gerçek şu ki kendi reklamımızı yapma meselesini abarttık. Bu benim yorumum değil üstelik, yine akademik çalışmaların sonucu… Ama çevremizde bunu gözlemlemeniz mümkündür… Premuzic’in yaptığı bir diğer araştırma ise; kuvvetli egonun değil, kendimize olan güvenimizin az olmasının başarıyı getirdiğini savunuyor. Yani mesele “ben en iyisini yapıyorum” demek değil. “Daha iyisini nasıl yaparım” diye sürekli bir arayış içerisinde olmak. Yani kendinize güveniniz değil beceriniz ve çalışma azminiz fazla olsun. Onlar zaten sizi başarıya götürecektir.

Mütevazilik çok önemli. Çünkü insanlar sizin yeteneklerinizle bağdaştıramadıkları güveninizi her daim sorguluyorlar. Siyasette de sıklıkla rastladığımız bir durum… Hani dolu başak başını eğer, boş başak salınır derler ya tam da o hesap. Son zamanlarda o kadar sıklıkla denk geliyorum ki; Örneğin 6 aylık bir üniversite kursuna gitmiş yüksek lisans mezunu gibi yazıyor, yurt dışındaki toplantılara ücret karşılığı katılmış sanki önemli bir kişi gibi davet edilmiş gösteriyor… Yani hep o %80’lik “kendini çok önemli gösterenler” sınıfıyla karşı karşıyayız. Kişisel reklamın böylesi mi diyelim, yalan beyanın böylesi mi bilemedim… Ama neresinden bakarsanız bakın gün sonunda şişirilen bu balonlar patlıyor. Arzu ettikleri başarıya “en kısa ve en kestirme” yoldan ulaşma istekleri de böylece suya düşüyor. “Ulaşanlar yok mu?” dediğinizi duyar gibiyim. Nadir de olsa böyleleri denk geliyor. Ama dikkat ederseniz geldikleri mevkide her daim emanet duruyorlar. Hakkını veremiyorlar…

Sözün özü; çalışmak çok çalışmak, becerilerimizi geliştirmek ve hangi işi yapıyorsak yapalım o alanda uzmanlaşmak ve gerçekten başarana kadar başarmış gibi davranmamak anahtar kelimeler… Kestirme yollar hep kocaman renkli bir şekerleme paketi gibi cazip görülür. Ama siz yine de Hansel ve Gretel’in hikayesini unutmayın… Sevgiyle kalın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder