Sol yanım...

17 Temmuz 2013 Çarşamba

SİYASAL KATILIM


SİYASAL KATILIM

Geçtiğimiz hafta Gazete Çeşme Güneşi’ndeki makalemde Türkiye’deki “feodal demokrasi” sorunundan bahsetmiştim. Bu hafta ise demokrasi sorununun yarattığı siyasal katılım probleminden bahsedeceğim. Osmanlı’dan miras kalan feodal/vesayetçi demokrasi kültürü mevcut siyasi yapımızı bir türlü terk edemedi. Siyasal katılımı kısır eden bu kültür, parti içi demokrasiyi de sağlayamadığı için zamanla oligarşik örgütlenmelere sebep olmaktadır. İşte en tipik örneği mevcut iktidar…

Aslında siyasal katılım sorunu ülkemizdeki en temel sorunlardan biri. Başta %10 seçim barajı problem olmakla birlikte aslında sadece barajın kalkması da bu sorunun ortadan kalkmasına yetmeyecek. Ülke genelinde siyasal katılım, geniş kitleler tarafından sadece oy verme eylemiyle eşdeğer tutuluyor. Bu durumun belli başlı nedenleri var. Öncelikle parti içi demokrasinin tam olarak oturmadığı durumlarda ortaya çıkan oligarşik yapı aynı zamanda şiddetli bir siyasal tekelleşmeyi de peşinden getiriyor. Parti içi egemen, kemikleşmiş kadrolar etrafında bir kısır döngü içerisinde süre gelen siyasi yapı ise gün geçtikçe yeni, dinamik ve genç insanların siyasetten uzaklaşmasına neden oluyor.

Aynı zamanda siyasetin pahalı bir uğraş olması, propaganda araç ve yöntemlerinin sınırlandırılmaması, seçimlere katılımda ayrı bir engel teşkil etmektedir. Bu arada yeri gelmişken seçim propaganda dönemlerindeki harcamalar neden denetlenmemekte ve kısıtlanmamaktadır?  Getirilecek bir broşür kısıtlamasının bile sağlayacağı faydayı tahmin edebiliyorsunuzdur. Çevreye katkısı da cabası!

Siyasal katılım sorununun nedenlerine devam edecek olursak yaş sınırlaması, öğrencilere, devlet memurlarına, öğretim görevlilerine getirilen kısıtlamaları da eklemeden geçemeyeceğim. Sırf bu kısıtlamadan ötürü üniversitede siyasal çizgisine hayran olduğumuz nice hocamızı ancak emekli olduktan sonra siyasette görebiliyoruz. Bu bir kayıp değil mi sizce?

Siyasal tekelleşmeyi azımsamamak lazım. Bakınız doğudaki Kürt sorunu neredeyse 30 yıldır aynı isimlerin önderliğinde tartışılmaktadır. Belki de bu çözümsüzlüğün, kısır döngünün de temel nedenlerinden biri budur. Siyasal katılımın kısıtlılığı zamanla tekelleşme, yabancılaşma, yoksullaşma ve korku ortamı yaratmaktadır. İşte bu feodal demokrasi anlayışından beslenen sistem devletin tüm kurumlarına işleyince bu sefer halka kuşkuyla bakan, tam olarak güven duymayan otoriter ve merkezci bir yapıya dönüşmektedir.

Sonuçta ortaya çıkan bu yapı Gezi eylemlerinin de doğuşuna sebep olmuştur. Sokaklara dökülen vatandaşlar itirazlarını dile getirebilecek imkan bulsalardı, siyasette karar süreçlerinde katılım imkanı bulsalardı olaylar bu noktaya gelmezdi.

Siyasal katılımı arttırmanın, vatandaşı siyasette paydaş yapmanın yolları yok  mu? Var elbette. Onları da haftaya paylaşacağım. Sağlıcakla kalın…

1 yorum:

  1. AKP gitmeden düzelmez Türkiye... Ancak AKP sonrasında kim gelir?.. Bu daha büyük problem...

    YanıtlaSil