Sol yanım...

18 Eylül 2012 Salı

İZMİRLİ OLMAK...


Anlaşılana kadar yazacağız İzmirli olmayı... İzmir demokrasi demektir. Bağımsızlık tutkusudur. İzmir Türkiye’deki laiklik bilincinin kalbidir. Biz İzmirliler ise sadece bu kalbe kan pompalıyoruz. Arada zararlı unsurlar girse de vücuda, tez vakitte geri püskürtüyoruz.

Bazı siyasiler pek sever İzmir’e saldırmayı. Ha keza bazı yazarlar da bunu adet edinmiştir. İzmir’in reytingi yüksektir çünkü. İzmir’e sataşan gündeme oturur. İşte yaşadığımız son örnek bu yaz Alaçatı’da bir kafeden konuşan Haşmet Babaoğlu’dur. İzmir’e gelir, yer, içer, hayatının en huzurlu tatilini yapar, sonra da İzmirliye laf söyler. Muhafazakar kesimin bir çok temsilcisinin de tatillerde tercihi Çeşme’dir. Ama siyaset arenasına çıkınca İzmir’den kötüsü yoktur. Gavur derler, pis derler. Üvey evlat yapmaz onların İzmir’e yaptığını... İzmir bu saldırıları tüm vakurluğuyla sineye çeker. Yine kucak açar gelmek isteyen herkese... Şefkatli kolları her düşünceyi sarmaya hazırdır çünkü...

İşte İzmirli olmak böyle bir şeydir. Sizin gibi düşünmeyenlerle yanyana, dostça yaşayabilmek. Fakat aynı zamanda inandıklarınız uğruna da sonuna kadar mücadele etmektir. Demokrattır İzmirli. Kendinden olanı da özgürce eleştirir. Solun kalesi derler ama aslında demokrasinin kalesidir. Yeri gelir sol partiyi iktidar yapar, yeri gelir sağ partiyi. Ama cumhuriyet kazanımlarına saldırıyı affetmez. Kentine hakareti affetmez. Vefalıdır çünkü. Değerlerine bağlıdır.

Her İzmirli çocukluğunda muhakkak Fuar’da pamuk şekeri yemiş, lunaparkta keyifli anlar geçirmiş, bir kere de olsa Kordon’da faytona binmiş, gençliğinde -fast-food da neymiş- kömürde sandviç yemiş, Sevinç’in önünde heyecanla sevgilisini beklemiş, Bergama vapurunda en azından bir kere çay içmiş, İzmir’de sevmiş sevilmiş ve meltemi ciğerine işlemiştir. En önemlisi özgürlüğü en büyük hasleti olmuştur İzmirlinin genlerine işleyen... Başka şehirlerde doğup büyüyen ama yıllar sonra İzmir’ gelenleri de bağrına basar İzmirli. Gönlü geniştir. Yargılamaz. Yargılansın da istemez.

Nerede yaşarsa yaşasın, İzmirli doğduğu büyüdüğü şehrin dokusunu rengini yanında götürür. Bazıları bizi anlamakta zorluk çekerler. Sevincimizi de, hüznümüzü de dorukta yaşarız çünkü... Tüm sevdalarımız tutkuludur. Her neye bağlandıysak, inandıysak onun uğruna mücadeleden asla vazgeçmeyiz.

Herkesin doğduğu, büyüdüğü yer kendisi için değerlidir. Biliyorum. Memleketçilik anlayışına da karşıyımdır. Burada bahsi olan bir şehrin yarattığı bilinçtir. Benim için sahip olduğum bilincin şekillenmesinde büyük rol oynayan, sokakları gençliğim,çocukluğum kokan güzel İzmirime bir teşekkür yazısıydı bu. Yüreğimin derinliklerinden kopup gelen...

Hep nazlı bir prensese benzettiğim İzmir’imi yazarken 16. yüzyılda yaşamış Fransız şair Pierre de Ronsard’ın  şiirinden bir dizeyi anımsadım;

L’amour des Princesses
Est un masque de tristesse...

Yani şair diyor ki:
“Prenseslerin aşkı, hüznün bir maskesidir.”

Kimi zaman haksız yere yükleniyorlar İzmir’e. İşte o zaman sanki hüzün çöküyor şehrime. İzmir; bağımsızlık yüreğine nakşolmuş, nazlı, güzel prenses biz seni yürekten sevmeye devam edeceğiz... Bazen yaşadıklarımız yüzümüze hüznün maskesini giydiriyor ama inandıklarımız için mücadeleden vazgeçmiyoruz. Vazgeçmeyeceğiz.

1 yorum: