Sol yanım...

5 Eylül 2012 Çarşamba

RE-VİZYON DEĞİL RE-MİSYON


Revizyonu biliyorduk da re-misyon neyin nesidir dediğinizi duyar gibiyim.
Aslında tıbbi bir terim. Ama burada bir yönetim bilimci olarak sadece bir kelime
oyunu yaptım. Kabine yaşanacak değişikliklerin aslında sadece bir “vizyon”
değişikliği değil “misyon” değişikliği olacağını da düşünüyorum. Yani AKP yeni
oluşumunda sadece vizyon değişikliğine gitmeyecek. Bu işin kreması. Esas
partinin yeni yönetimiyle birlikte yeni misyonu da oluşacak. İşte mesele burada:
Ustalık döneminden sonra hangi dönem geliyor? Kurumsallaşma mı?



Eski ve medyatik isimlerin büyük kısmı belediye seçimlerinde aday
gösterileceğinden, geriye kalanların birçoğu da 3.dönem engeline takılacağından,
AKP imajıyla özdeşleşmiş yüzlerden eser kalmayacak. Eh kurumsallaşmaktan
başka çareleri yok gibi. Yoksa görünen o ki 2015 genel seçimlerinde büyük bir
hezimet kapılarında yatıyor.



Ana muhalefet partisi CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmesinden sonra
bu kurumsallaşma çalışmalarına hemen başladı. Emin adımlarla ilerledi.
2011 Seçimlerinde tek tip söylem ve görsellerle bunu pekiştirdi. Kemal
Bey’in “isimlere bağlı siyaset yapmayacağız” görüşü de aslında partiyi
kurumsallaştırma çalışmalarının temelini oluşturmaktadır. İşte tam da bu
yüzden 2015 seçimleri solun iktidarı için büyük şanstır.



Kabinede revizyona dönersek... Kabinede değişiklik olacağını ve çok sürpriz
gelişmeler yaşanacağını haftalar önce yazmıştım. Kimlerin kalıp kimlerin
gideceğine dair bahisler açıldı. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Kimi
tahminler banko. AKP belki de son 10 yılın en kritik dönemecine giriyor. 2013
Sonbaharında yerel seçimler, 2014 Cumhurbaşkanlığı, 2015 genel seçimler
ve üstüne üstlük iktidar partisinin tüzüğünde yer alan “3.dönem” kısıtlaması...


Çok bilinmeyenli bir denklem de diyebiliriz, satranç oyunu da. Burada esas
olan bu seçimlere kadar yeni yönetimlerinin izleyeceği stratejiler. Yani misyon
 değişikliğinden yana kaygılarım var. İyice sarpa saran dış politika ve kürt
sorununda, yeni dönemde milliyetçi-muhafazakar bir çizgide mi yürüyecekler?
Yoksa ülkemiz yeni ve radikal açılımlara mı gebe? Aslında bu yeni yol haritasını,
şu anda kendilerinin bile bildiğinden emin değilim. Parti içi mücadeleler tüm
enerjilerini sömürüyor. Görünen o...



Zamanının “yürütülemeyen” koalisyonlarını hepimiz çok eleştirmiştik. Ama
bugün geldiğimiz noktada, şapkamızı önümüze koyup düşünelim. Üç parti
ortaklığı demek bir nevi çoğulculuk demekti. Farklı siyasi görüşten temsilciler
fikir ve eylemlerini yansıtıyordu devlete. Peki ya şimdi? Tek parti iktidarı, hem
de 10 senedir çoğunlukçuluğa hapsetti bizi. Çoğunlukçuluk peşinden faşizmi
getirir. İşte bizde oturur iktidar partisinin falına bakmak zorunda kalırız. Bu
makus talihi kırmak lazım. İlk seçimlerde bu zincir kırılmalı. Türkiye eski renkli
ve çok sesli siyasal yaşamına kavuşmalı. Acilen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder