Sol yanım...

25 Eylül 2012 Salı

ADALETİN GÖZYAŞLARI


Balyoz davasından çıkan karar en basit tabiriyle vicdanları yaraladı. Mahkeme, 323 kişi için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Bu cezaları 3 kişi için 20 yıla, 77 kişi için 18 yıla, 214 kişi için 16 yıla, 1 kişi için 15 yıla, 28 kişi için 13.3 yıla “indirdi”. Ceza alanların üçü emekli orgeneral.
Aslında bilindiği üzere ortada gerçekleşmiş bir darbe yok. Tüm bu cezalar darbeye “teşebbüsten”. Peki gerçekleşmiş bir darbenin yani 12 Eylül’ün sanıkları? İktidar belli ki varoluş sebebi olan 12 Eylül’e çok dokunmak istemiyor. Balyoz davasından çıkan karar toplumda huzursuzluğa, ızdıraba yol açtı. Gerek sosyal medyada, gerek yazılı medyada, iş dünyasında tepkiler dinmek bilmiyor. Terör örgütü PKK ile çetin ve kanlı bir mücadele verdiğimiz bu günlerde, askeriyenin üst düzey erkanının ağır cezalara çarptırılmasını vicdanlar kabul etmiyor.
Bu davanın siyasi bir kararla sonuçlandığı kesin. Aslında davanın bundan sonraki seyri çok daha önemli. Bundan sonra gözler temyiz için Yargıtay’a çevrilecek. Verilen bu siyasi kararın yargıtayda tarafsızca gözden geçirilmesi bir çoğumuzun tek temennisi. Birçok AKP’li siyasetçi, Balyoz davasının sonuçlarına itiraz eden ana muhalefet mensubu vekilleri, darbeyi ve darbeciliği savunmakla suçladı. AKP’liler çok iyi bilir ki geçmiş dönemlerdeki darbelerin esas mağdurları “solcular”dır. Cezaevlerinde işkence görenler, gözaltına alınanlar ve hatta faili meçhullerin çoğu solcu-devrimci gençlerdir. Ve diğer taraftan ülkücüler. Ama asla muhafazakarlar değil. Dolayısıyla aslında 12 Eylül darbesinin  kıydığı devrimciler ve ülkücüler sayesinde (!) muhafazakarlar meydanı boş bulmuştur. Bundan ötürüdür ki bir solcu asla darbeyi savunmaz. Ama haksızlığa da boyun eğmez.
Ortada gerçekleşmiş bir darbe yokken verilen cezalar hayli ağır. Ama benim en çok ruhuma dokunan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin açıkladığı karardaki “babalık ve kocalık haklarından men” maddesi oldu.
Hukukçu değilim. Ama yinede kulağımızın aşina olmadığı bu kararın ne kadar yaralayıcı olduğunu kalben hissedebiliyorum. İçinde 3 kadınında olduğu 323 sanığın verilen kararla hapis halleri sona erene kadar babalık ve kocalık sıfatının verdiği hakları kullanmaktan mahrum edilmeleri manasındaymış bu karar. Bu kararın açıkca yazılmayabileceğini beyan ediyor hukukçular… Yani burada sanıkları yaralayacak, itibarsızlaştıracak şekilde ilan edilmesi belkide davanın ne kadar siyasi olduğunun başka bir kanıtı.
2010 Temmuz ayında iddianame açıklandığı günden bu yana eşlerini duruşma salonlarında gören hanımlar, babalarıyla cezaevlerinde buluşabilen evlatlar tüm bu acıları yetmezmiş gibi birde mahkeme eliyle ötekileştirildiler. Asker eşi, evladı olması nedeniyle her türlü sıkıntılarına rağmen tek damla gözyaşı dökmeden, süreci sükunetle atlatmaya çalışan bu insanlara reva mıydı bu karar? O artık senin eşin değil, o artık senin baban değil, orduyu bırakın o artık resmen ailenin reisi dahi değil diyerek ne elde edilecekti yürekleri dağlamaktan başka?
Adalet bu karardan sonra artık ağlıyor… Gözyaşları içimizdeki son insanlık kırıntılarını da silip süpürerek gidiyor. Aslında adalet eliyle insanlık, hoşgörü ve sevgi katlediliyor. Farkında mıyız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder