Sol yanım...

6 Eylül 2012 Perşembe

SİYASİ AÇLIK



“Açlık”;  yokluk, yoksulluk, imkansızlıkla eşdeğer gibi görünüyor insana... Öyle de aslında. Bu açlığın çeşidine göre değişiyor. Kaç çeşit açlık var demeyin. Meşhur türkü gibi “türlü türlü” var. Aklımıza ilk gelen fiziksel açlık. Fiziksel açlığın insanlıkla imtihanı yıllardır süregeliyor. Ortaçağ’dan beri bilinmeyenleri hızla artan, zengin-fakir, varlık-yokluk denklemi; şiirlere, sanata, resimlere hatta mimariye yansımış, yıllar sonrada siyasetin en bereketli malzemesi haline gelmiştir. Hala da öyle. Menderesler, Demireller, Özallar döneminde az ekmeği yenmedi açlığın, yokluğun, garibanlığın. Siyasi söylemlerde hep aynı türkü vardı dilde... Bu türkü hoş da geldi halkın kulağına. Fakirlik bitti mi peki? Hayır. Aksine dahada derinleşti yıllar içerisinde... Gelir dağılımının adaletsizliği, kapitalizmin pençeleri arasındaki dünyamızda hükmünü sürmeye devam edecek gibi görünüyor. Fiziksel açlığı global ölçekte çözmek zor. Çözmeye niyeti olan devlet var mı o da belirsiz. Afrika’daki insanlık dışı açlığın bitmesi hangi dünya devinin işine yarar? Eh durum böyle olunca fiziksel açlık, yeryüzündeki azgın doygunlukla kolkola yürümeye devam edecek gibi...

Bir de duygusal açlık vardır. Elbet hayatınızda bir kere duymuşsunuzdur. Özellikle kadınlar bu tamlamayı kullanmayı çok sever: “Duygusal açlık içerisindeyim”. Ne menem bir şeyse evliliklere son verdirir, yaş kaç olursa olsun yeni başlangıçlara yelken açtırır, bitirir-başlatır, getirir- götürür. Duygusal açlık en zorlarındandır. Doyurması zordur. Keşke bu açlık sadece sevdaya dair olsa. Ama öyle değil. Çok farklı duygusal ihtirasları, açlıkları olan insanlar var. Kanımca bu açlığa sahip olan insanlar bu hallerini çalıştıkları kurumlara da yansıtıyorlar. Devlet mercilerinde üst düzey temsilcilerin aldığı bir çok kararın altında, kararı verenin kuruma ya da ülkesine karşı duyduğu duygusal açlığa rastlayabilirsiniz. Çok derinlere inersek, belki başka sebeplere de denk gelebiliriz. Nasıl mı? Örneğin bu duruma en taze örnek AKP Muğla milletvekili Ali Boğa’dan geldi. Mevzu bahis vekilin 4+4+4 eğitim sistemiyle ilgili açıklamasındaki açlığa bakın: “4+4+4 düzenlemesinden sonra bütün okulları imam hatip yapma şansını yakaladık”. Şans olarak tanımlanan niyete bakınız. Böyle bir ihtimal her ne kadar ütopik görünsede, bunu aklından geçirip kelimelere döken karakter o kadar gerçektir. Bu nasıl doymak bilmez bir açlıksa, İmam Hatip yaşını ilkokul 4’e çekmek yetmemiş, tüm okulları bu ayara getirmek arzusunda… El insaf, bu nasıl bir taleptir? Herkes tek renk, tek tip olsun. Çoğulculuğa yer yok. Farklı düşünenlere nefes alma şansı yok. Pes doğrusu! Allah doyursun.

Yazıma başlık olan “Siyasi Açlık” kavramı ise devletlerin sonuna sebebiyet verecek, haritaları yeniden çizdirecek, ülkelerin kaderleriyle oynayacak kadar tehlikelidir. Kesinlikle bir hastalık olarak tanımlıyorum siyasi açlığı… Sadece ben değil, tecrübeli politikacı, yıllar geçtikçe değeri daha iyi anlaşılan rahmetli Bülent Ecevit: “Siyaset bir hastalıktır. Ama yaşamda keyif aldığı bir işi ya da meşgalesi olmayanlar için ölümcül bir hastalıktır” demiş yıllar evvel…Bu sözü bana CHP 34. Kurultay divanında beraber görev aldığım Divan Başkanımız Altan Öymen aktardı. Sayın Öymen’in bu sözü bana aktarmasının altındaki tembihi çok açıktı: “Sakın bu hastalığa yakalanma, farklı uğraşların muhakkak olsun”. Ben kişisel olarak gerekli mesajı aldım. İşte bakınız en keyif aldığım şeylerden birini yapıp, yazı yazıyorum. Ama çevremizde bu mesajı postayla göndermemiz gereken çok siyasetçi var. Elindeki görevlerle yetinmeyen, her yerde ben olayım ihtirasıyla saldırgan siyaset yapanlara her partide rastlayabilirsiniz. Her dönemin adamı olanlar. Hep güçlünün yanında yer alanlar. Hele ki bunların içinde “kifayetsiz muhterisler” vardır ki en tehlikelisi onlardır. Hem her görevi isteyen, hemde o görevler için yeterli ve yetkin olmayan kişiler. Çifte kavrulmuş yani… Siyaseten de doymak bilmez bu zat-ı muhteremler. İşte bu siyasi açlık değil midir ki yıllardır ülkemizi aynı isimlere mahkum eden? Bu siyasi açlık değil midir siyasette yeni isimleri yok etmeye çalışan?

Önümüzde bir cumhurbaşkanlığı seçimi var. İktidar partisinde namzet üç isim görülüyor. Tabi muhalefet de aday çıkarabilir o ayrı. Ama neden Türkiye üç ismin kısırlığında sürdürüyor bu tartışmayı? Yeni isimlere neden şans tanınmıyor? Madem öyle o zaman bırakın halk karar versin kimin cumhurbaşkanı olacağına. Seçimle gelsin cumhurbaşkanı… Çocuklarımızın aydınlık geleceğini çoğunlukçu demokrasi anlayışı ile doymak bilmeyen siyasi ihtiraslara kurban etmeyelim. İçimizdeki her renge kucak açıp, farklılıklarımızdan mutluluk duyalım. Ama en önemlisi siyasi açlıklarımızdan arınalım. Yıllarca büyük çoğunlukla iktidardan kalan liderlerin sonlarına bir bakın. Ders alınacak çok örnek var. Daha aydınlık yarınlar hepimizin temennisi. Tez vakitte gerçekleşmesi dileğiyle… Kalın sağlıcakla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder