10 Kasım sabahı ulus olarak Önderimiz Mustafa
Kemal’i anarken Siirt’in Pervari ilçesinde düşen helikopterde 17 şehit
verdiğimizin haberi geldi. Haberi aldığımda uzunca bir süre sessiz kaldım.
Konuşamadım. Artık söylenecek tüm kelimeler kifayetsiz kalmıştı. Anlamsızdı. 17
Evlat, 17 genç fidan toprağa verilecekti. Anasının, evladının, yarinin kucağı
dururken toprağa sarılacaktı genç bedeni.
17 Al bayraklı cenazeyi sabah manşetlerde görünce
isyan edesim geldi. Evet bu bir kazaydı. Ama tüm bu acılar neden çekiliyordu? Yaşları
henüz yirmilerinde gençler neden can veriyordu? Haberlerde genç askerlerin
evlatlarıyla çekilmiş fotoğraflarını, sevdiklerine yazdıkları şiirleri,
nişanlılarını, eşlerini, analarını, babalarını izledik gözyaşlarıyla. Kimisi
ardında 3 aylık hamile, kimisi 20 günlük eşini bırakmıştı. Elleri kınalı henüz.
Bir şehit cenazesi esnasında şehit babası
“iktidara hakkımı helal etmiyorum” dedi. Bu söz beni 2011 Haziran’ında Van’da PKK’lı
teröristlerle girilen çatışmada şehit düşen Astsubay Erkan Durukan’ın
cenazesine götürdü. İzmir Karşıyaka’da Bostanlı Camiinde şehidin eşi Emine
Durukan, "Seni vatana helal etmiyorum” demişti. Bu bir ilkti. Ezber
bozulmuştu. Sevdiğini vatana helal etmiyordu Emine öğretmen. Gözü yaşlı iki
evladıyla kabullenemiyordu bu vefatı. Bütün haberler uzun uzun vermişti bu
isyanı. Ben o günü hiç unutamam. Aslında kral çıplak demişti. Bu canlar vatan
uğruna mı gidiyordu? Ya da bu gidişler vatana değer mi katıyordu?
Ardında binlerce soru var terör meselesinin. Ama sanıyorumki bir
gerçeği görmek lazım. Silah tutmayı bilmeyen, anasının ocağından yeni kopmuş,
yeni öğretmen olmuş, mühendis olmuş, askerlikle hiç tanışıklığı olmayan
gençlerin terörle mücadelede yeri olmamalı. Artık Türkiye terörle mücadelede
yeni bir yol haritası çizmeli. Eğer ki Oslo görüşmeleri yapılıyorsa o zaman
beri taraftan sınır karakollarında günahsız evlatlar kurban edilmemeli. Ben
terör uzmanı değilim. Ama bir erkek evlat annesiyim. Can veren her gençte
oğlumdan bir parça görüyorum. Ana yüreğim sıkışıyor. En zor büyüyen canlı insan
evladı. Bir ananın emekleri geliyor aklıma. İsyan ediyorum. Verilen canların
yaraya merhem olduğuna inansam… Ama inanmıyorum. Terörü kısa sürede
çözemeyeceğimiz ortada. Madem öyle o zaman tehlikeli bölgelerde profesyonel askerler
görev almalı. Sınır karakolları açık hedef olmaktan çıkarılmalı. Bu
stratejileri belirlemek benim işim değil. İşi bu olanlar acil çözüm bulmalı.
Memleketin bir tarafında terörist başının hapis koşullarının
iyileştirmesi için açlık grevi yapanlar, beri tarafında şehit cenazeleri. Böyle
bir kutuplaşmaya biz nasıl sürüklendik? Bunun sonu nereye varacak? Çözüm için
neler yapılıyor? İdam naraları atan başbakanın meseleyi götürmek istediği nokta
nedir? İdam şimdiye kadar hangi derdimize derman oldu? Aksine. Geçmiş
yıllardaki idamlar, bir tarafta devrimci fidanların yok yere canını alırken,
öbür tarafta kusurlarla dolu bir başbakandan efsane yarattı.
Şimdi toprağa yeni girmiş genç şehitlerin üzerine yağmur yağıyor
geceleri. Bir gül fidanı mezarının üzerinde yeşeriyor. Sebepsiz genç bedenler
toprakta yatıyor gecenin soğuğunda. Sebepsiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder