Sol yanım...

14 Kasım 2012 Çarşamba

17 EVLAT


10 Kasım sabahı ulus olarak Önderimiz Mustafa Kemal’i anarken Siirt’in Pervari ilçesinde düşen helikopterde 17 şehit verdiğimizin haberi geldi. Haberi aldığımda uzunca bir süre sessiz kaldım. Konuşamadım. Artık söylenecek tüm kelimeler kifayetsiz kalmıştı. Anlamsızdı. 17 Evlat, 17 genç fidan toprağa verilecekti. Anasının, evladının, yarinin kucağı dururken toprağa sarılacaktı genç bedeni.

17 Al bayraklı cenazeyi sabah manşetlerde görünce isyan edesim geldi. Evet bu bir kazaydı. Ama tüm bu acılar neden çekiliyordu? Yaşları henüz yirmilerinde gençler neden can veriyordu? Haberlerde genç askerlerin evlatlarıyla çekilmiş fotoğraflarını, sevdiklerine yazdıkları şiirleri, nişanlılarını, eşlerini, analarını, babalarını izledik gözyaşlarıyla. Kimisi ardında 3 aylık hamile, kimisi 20 günlük eşini bırakmıştı. Elleri kınalı henüz.

Bir şehit cenazesi esnasında şehit babası “iktidara hakkımı helal etmiyorum” dedi. Bu söz beni 2011 Haziran’ında Van’da PKK’lı teröristlerle girilen çatışmada şehit düşen Astsubay Erkan Durukan’ın cenazesine götürdü. İzmir Karşıyaka’da Bostanlı Camiinde şehidin eşi Emine Durukan, "Seni vatana helal etmiyorum” demişti. Bu bir ilkti. Ezber bozulmuştu. Sevdiğini vatana helal etmiyordu Emine öğretmen. Gözü yaşlı iki evladıyla kabullenemiyordu bu vefatı. Bütün haberler uzun uzun vermişti bu isyanı. Ben o günü hiç unutamam. Aslında kral çıplak demişti. Bu canlar vatan uğruna mı gidiyordu? Ya da bu gidişler vatana değer mi katıyordu?

Ardında binlerce soru var terör meselesinin. Ama sanıyorumki bir gerçeği görmek lazım. Silah tutmayı bilmeyen, anasının ocağından yeni kopmuş, yeni öğretmen olmuş, mühendis olmuş, askerlikle hiç tanışıklığı olmayan gençlerin terörle mücadelede yeri olmamalı. Artık Türkiye terörle mücadelede yeni bir yol haritası çizmeli. Eğer ki Oslo görüşmeleri yapılıyorsa o zaman beri taraftan sınır karakollarında günahsız evlatlar kurban edilmemeli. Ben terör uzmanı değilim. Ama bir erkek evlat annesiyim. Can veren her gençte oğlumdan bir parça görüyorum. Ana yüreğim sıkışıyor. En zor büyüyen canlı insan evladı. Bir ananın emekleri geliyor aklıma. İsyan ediyorum. Verilen canların yaraya merhem olduğuna inansam… Ama inanmıyorum. Terörü kısa sürede çözemeyeceğimiz ortada. Madem öyle o zaman tehlikeli bölgelerde profesyonel askerler görev almalı. Sınır karakolları açık hedef olmaktan çıkarılmalı. Bu stratejileri belirlemek benim işim değil. İşi bu olanlar acil çözüm bulmalı.

Memleketin bir tarafında terörist başının hapis koşullarının iyileştirmesi için açlık grevi yapanlar, beri tarafında şehit cenazeleri. Böyle bir kutuplaşmaya biz nasıl sürüklendik? Bunun sonu nereye varacak? Çözüm için neler yapılıyor? İdam naraları atan başbakanın meseleyi götürmek istediği nokta nedir? İdam şimdiye kadar hangi derdimize derman oldu? Aksine. Geçmiş yıllardaki idamlar, bir tarafta devrimci fidanların yok yere canını alırken, öbür tarafta kusurlarla dolu bir başbakandan efsane yarattı.

Şimdi toprağa yeni girmiş genç şehitlerin üzerine yağmur yağıyor geceleri. Bir gül fidanı mezarının üzerinde yeşeriyor. Sebepsiz genç bedenler toprakta yatıyor gecenin soğuğunda. Sebepsiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder