Sol yanım...

2 Kasım 2012 Cuma

CUMHURİYET DİRENİŞİ


Devrimin 89. yılında, cumhuriyete gönül verenler olarak bayramımızı kutlamaya çalıştık. Çalıştık diyorum çünkü bu bir kutlamadan ziyade bir direnişti. Özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara’da yoğun katılımla milyonlar sokağa döküldü. Engel ve yasak tanımadı cumhuriyet aşkı. Öyle ya aşk bu engel tanır mı? Bağımsızlığının değerini bilen milyonlar, bağımsızlığın timsali bayraklarını alıp sokaklara döküldüler. İzmir ve İstanbul’dan Ankara’ya kalkan otobüslerin eften püften nedenlerle hareketinin engellenmesiyle başladı gerginlik. Sonraki sabah yaşanacakların habercisiydi bu engeller adeta. Ankara’daki yürüyüşte ise biber gazı, tazyikli su, polis barikatları ortalığı adeta savaş alanına dönüştürdü.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun barikatların bulunduğu yere gidip, barikatları aşması halka güç verdi. Benzer şekilde hemen hemen tüm CHP milletvekilleri halkla birlikte yürüyüşteydi. Birçoğu biber gazına maruz kaldı. Cumhuriyet Bayramından 1 gün sonra ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı,29 Ekim’de bazı sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler tarafından Birinci Meclis önünde başlatılan ve valiliğin izin vermediği 'Cumhuriyet yürüyüşü' ile ilgili soruşturma açtığını duyurdu. Soruşturma, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçu kapsamında yürütülecekti. İnanılır gibi değil öyle değil mi? Cumhuriyet Başsavcılığı Cumhuriyet Yürüyüşüyle ilgili soruşturma açıyor. Ne ironi… Aslında ironinin en büyüğü cumhuriyetle yönetilen bir ülkede cumhuriyet  yürüyüşlerinin ve çelenk koymanın yasaklanması.

Aslında tüm bu gelişmeleri basından takip etmişsinizdir. CHP’nin cumhuriyetin yılmaz savunucusu olduğu aşikar. Fakat aslında görünen tüm bu trajedinin arkasında başka gelişmelerde yaşandı. 29 Ekim’de Cumhurbaşkanının valiyi çağırarak meseleyi çok germemesini yani gerekirse barikatları kaldırmasını ima eden bir konuşma yaptığı basına yansıdı. Ardından başbakan yaptığı açıklamada barikatları kaldırın emri vermediğini beyan etti. Başbakan konuşmasında ; “Bu ülkeyi çift başlı bir yönetimle bugüne kadar getirmedik. Benim görevim bellidir, sayın cumhurbaşkanının görevi bellidir” diyerek perde arkasındaki gerginliğide ortaya çıkarmış oldu. Nice yazılarımda başbakanla cumhurbaşkanı arasındaki sıkıntıları aktarmıştım. Tüm bu süreçtede cumhurbaşkanının halk nezdinde daha demokratik görüntü çizeceği ve yaklaşan seçimlerde kendine ciddi bir kamuoyu oluşturacağını da yazmıştım. Seçimler yaklaştıkça bu iki başlılık daha çok su yüzüne çıkacak.
Ulus olduğumuzun bilinciyle kutladığımız bir milli bayramımızı hafızalarımızdan silinmeyecek görüntülerle geride bıraktık. Halk bayramına sahip çıktı. Tüm engellemelere rağmen. Sahip çıkmayanlarda bilmelidirler ki onlara yaşantılarındaki tüm özgürlüklerini “Cumhuriyet” sağlamaktadır. Hem cumhuriyetin tüm nimetlerinden sonuna kadar faydalanacaksınız hemde onun karşısında duracaksınız. Sizin bu yaptığınızı üvey evlat yapmaz. Yaşanan tüm olumsuzlukları çelebi ruhuyla sinesine çeken bu halkın hassas değerleriyle çok oynamamak lazım. Niceleri hiç gitmeyeceklerini sandılar. Ama yok olup gittiler. Benden söylemesi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder