Sol yanım...

6 Kasım 2012 Salı

SOSYAL YAPI VE GÖRSEL MEDYA


Bu hafta siyasetle dolaylı yoldan ilintili fakat gündelik yaşantımızla çok içiçe bir konuyu yazmak istedim. Ben yıllardır dizi izlemiyorum. En son yüksek mahalle baskısıyla Aşk-ı Memnu’yu izlemiştim. Keyifliydi ne yalan söyleyeyim. Birde Avrupa Yakası vardı. Ara ara gülmek için izlerdim. Dizi kültürüm çok derin değildir. Fakat sosyolojik açıdan meselelere bakmayı sevdiğim için şifa niyetine her diziden 10 dakika izlemeye çalışırım. Ne mesaj veriyor anlamak için.

Televizyon uzun zamandır örtülü mesajlarla toplumu şekillendiren bir araç. Televizyonların lokomotofide diziler oldu. Özellikle son 10 yılda insanların sosyal hayatı maddi imkansızlıklardan neredeyse sıfıra inince tek eğlence televizyon kaldı. İnsanlar haksız da sayılmaz. Bugün ailecek bir alışveriş merkezine gitmeye kalksanız yemesi, içmesi, gidişi gelişi hayli külfetli. Eh hal böyle olunca cümleten dizilere boğulduk. Ve aslında farkında olmadan da yeni bir toplum yapısı şekillenmeye başladı diziler aracılığıyla. Şimdi diyeceksiniz ki hepimiz Aşk-ı Memnu’yu izledik de o yaşam tarzını özümsedik mi? Hayır ama bilinçaltımızda kanıksadık. Artık 3. sayfa haberleri bizi daha az şaşırtır, daha az etkiler oldu. Artık çarpık yaşantılara, ölümlere, katliamlara daha az duyarlı olduk. 

Benim çocukluğumda çok naif diziler vardı. Örneğin “Bizimkiler” dizisi. Hatırlarsınız bir apartmanda geçen bir hikayeydi. Apartman mensupları hep düzgün ailelerdi. En kötü huylusu arada bira içen Cemil’di... Ne kadar saf kusurları vardı. Genellikle aile odaklı diziler yapılırdı 90’lı yıllarda. Perihan Abla, Ferhunde Hanımlar, Süper Baba... Dizilerin isimlerinden de anlaşılacağı üzere baba, bacı, hanım, kardeş hep aile vurgusu vardı. Dizilerin içindeki örtülü mesajlar hep orta sınıf aile yaşantılarını konu alırdı. Orta halli memur, müdür, öğretmen yaşamlarını izler, halimizden memnun mesut yaşardık.
Son 7 yıldır televizyon aracılığıyla tuhaf bir yaşam tarzına öykünmeye başladık. Artık diziler saraylarda, yalılarda, köşklerde, bol para, hizmetçiler, aşiretler, örfler-töreler, haremler, ağalar eşliğinde kurgulanıyor. Hele şimdi mutasıp diziler çıkmaya başladı ki artık çorbaya döndü ekranlar. Ortaya çıkan tablo muhteşem arabesk bir yapı. Zaten artık kentlerimizin mimari yapısı da çok arabeskleşmeye başladı. Bu salgın hastalık gibi her yere yayılıyor. Arabeskten kastım arap yapısıyla özdeş.

90’lı yıllarda tartışma ve siyaset programları saatlerce insanları ekrana kilitlerdi. Sabahlara kadar süren Siyaset Meydanı, Ceviz Kabuğu, A takımı gibi programları 5-6 saat aralıksız izler, dönemin aydınlarını entellektüellerini tanıma şansına sahip olurduk. Fikirlerle harmanlanırdık saatlerce. Hemde her türlü karşıt görüşlü kişileri de görebilirdik ekranlarda. Peki ya şimdi? İktidara yakın 3-5 isim her kanalda benzer programlar yapıyor. Farklı görüşlerdeki aydınlar ekrana çıkamaz oldu. Çıksalarda pişman ediliyorlar adeta.

Sözün özü ekranlar vasıtasıyla aslında özümüzden çok uzak bir yapıya dönüştürülüyoruz. Bu yapı kolay yoldan zenginliğe öykünen, yaşamın gerçeklerinden uzak, tek tip görüşü savunan tuhaf bir yapı. Çağın değişen koşullarına elbet ayak uyduracağız. Buna itiraz etmiyorum. Ama oluşturulan sosyal yapı kadına, emeğe, mutluluğa değer vermeyen materyalist bir genetiğe sahip. Burada en büyük tehlike yeni yetişen nesiller için geçerli. Bu öğretiyle büyüyen çocuklarımızı bekleyen yarınlardan korkar oldum. Ya siz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder