Bu hafta siyasetle dolaylı yoldan ilintili fakat
gündelik yaşantımızla çok içiçe bir konuyu yazmak istedim. Ben yıllardır dizi
izlemiyorum. En son yüksek mahalle baskısıyla Aşk-ı Memnu’yu izlemiştim.
Keyifliydi ne yalan söyleyeyim. Birde Avrupa Yakası vardı. Ara ara gülmek için
izlerdim. Dizi kültürüm çok derin değildir. Fakat sosyolojik açıdan meselelere
bakmayı sevdiğim için şifa niyetine her diziden 10 dakika izlemeye çalışırım.
Ne mesaj veriyor anlamak için.
Televizyon uzun zamandır örtülü mesajlarla toplumu
şekillendiren bir araç. Televizyonların lokomotofide diziler oldu. Özellikle
son 10 yılda insanların sosyal hayatı maddi imkansızlıklardan neredeyse sıfıra
inince tek eğlence televizyon kaldı. İnsanlar haksız da sayılmaz. Bugün ailecek
bir alışveriş merkezine gitmeye kalksanız yemesi, içmesi, gidişi gelişi hayli
külfetli. Eh hal böyle olunca cümleten dizilere boğulduk. Ve aslında farkında
olmadan da yeni bir toplum yapısı şekillenmeye başladı diziler aracılığıyla.
Şimdi diyeceksiniz ki hepimiz Aşk-ı Memnu’yu izledik de o yaşam tarzını
özümsedik mi? Hayır ama bilinçaltımızda kanıksadık. Artık 3. sayfa haberleri
bizi daha az şaşırtır, daha az etkiler oldu. Artık çarpık yaşantılara,
ölümlere, katliamlara daha az duyarlı olduk.
Benim çocukluğumda çok naif
diziler vardı. Örneğin “Bizimkiler” dizisi. Hatırlarsınız bir apartmanda geçen
bir hikayeydi. Apartman mensupları hep düzgün ailelerdi. En kötü huylusu arada
bira içen Cemil’di... Ne kadar saf kusurları vardı. Genellikle aile odaklı
diziler yapılırdı 90’lı yıllarda. Perihan Abla, Ferhunde Hanımlar, Süper
Baba... Dizilerin isimlerinden de anlaşılacağı üzere baba, bacı, hanım, kardeş
hep aile vurgusu vardı. Dizilerin içindeki örtülü mesajlar hep orta sınıf aile
yaşantılarını konu alırdı. Orta halli memur, müdür, öğretmen yaşamlarını izler,
halimizden memnun mesut yaşardık.
Son 7 yıldır televizyon
aracılığıyla tuhaf bir yaşam tarzına öykünmeye başladık. Artık diziler
saraylarda, yalılarda, köşklerde, bol para, hizmetçiler, aşiretler,
örfler-töreler, haremler, ağalar eşliğinde kurgulanıyor. Hele şimdi mutasıp
diziler çıkmaya başladı ki artık çorbaya döndü ekranlar. Ortaya çıkan tablo
muhteşem arabesk bir yapı. Zaten artık kentlerimizin mimari yapısı da çok
arabeskleşmeye başladı. Bu salgın hastalık gibi her yere yayılıyor. Arabeskten
kastım arap yapısıyla özdeş.
90’lı yıllarda tartışma
ve siyaset programları saatlerce insanları ekrana kilitlerdi. Sabahlara kadar
süren Siyaset Meydanı, Ceviz Kabuğu, A takımı gibi programları 5-6 saat
aralıksız izler, dönemin aydınlarını entellektüellerini tanıma şansına sahip
olurduk. Fikirlerle harmanlanırdık saatlerce. Hemde her türlü karşıt görüşlü
kişileri de görebilirdik ekranlarda. Peki ya şimdi? İktidara yakın 3-5 isim her
kanalda benzer programlar yapıyor. Farklı görüşlerdeki aydınlar ekrana çıkamaz
oldu. Çıksalarda pişman ediliyorlar adeta.
Sözün özü ekranlar
vasıtasıyla aslında özümüzden çok uzak bir yapıya dönüştürülüyoruz. Bu yapı
kolay yoldan zenginliğe öykünen, yaşamın gerçeklerinden uzak, tek tip görüşü savunan
tuhaf bir yapı. Çağın değişen koşullarına elbet ayak uyduracağız. Buna itiraz
etmiyorum. Ama oluşturulan sosyal yapı kadına, emeğe, mutluluğa değer vermeyen
materyalist bir genetiğe sahip. Burada en büyük tehlike yeni yetişen nesiller
için geçerli. Bu öğretiyle büyüyen çocuklarımızı bekleyen yarınlardan korkar
oldum. Ya siz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder