Sol yanım...

12 Mart 2013 Salı

‘13 ANAYASASI



'13 ANAYASASI

1921, 1924, 1961 ve 1982. Bu tarihler Türkiye Cumhuriyeti Anayasası için dönüm noktaları. Her yeni anayasa ülkenin içinde bulunduğu koşullardan etkilenmiş ve bu doğrultuda kurgulanmış. Devrimle başlayan, devletin dini kimliğinin ortadan kaldırılıp laikleşme süreciyle devam eden ve en sonunda ’80 darbesiyle bizlere miras kalan anayasamız...

Anayasaların ilk çıkış noktası iktidardaki mutlak güç sahibinin yetkilerinin sınırlandırılması ve tebaadan vatandaşlığa geçerek  hak ve hürriyetlerin genişletilmesidir. Bu açıdan bakacak olursak Osmanlı Dönemi’nde karşımıza çıkan ilk belge Senedi İttifak’tır. Padişah II.Mahmut’un az da olsa haklarının daraltıldığı bu belgeyle Anadolu ve Rumeli ayanlarından yardım ve iş birliği talep etmekteydi. Böylece ilk defa iktidar sahibinin yetkisi sınırlandırılmaktaydı.
Senedi İttifak’ın ardından 1839’da Tanzimat Fermanı geldi. Askerlik ve vergi düzenlemeleri barındıran bu ferman aynı zamanda vatandaşlarına can ve mal güvencesi vererek anayasa oluşum sürecindeki önemli belgelerden biri olarak tarihe geçmiştir. Hattı Hümayun ve Islahat Fermanlarının ardından Osmanlı-Türk tarihinin ilk anayasası 1876’da çıkarılan Kanun-i Esasi ile Türkler –sadece erkekler için geçerli olsada- ilk defa seçme ve seçilme hakkını elde etmişlerdir.

Ve Cumhuriyet tarihi. Yani devrim süreci ve sonrası anayasalarımız. Olağanüstü koşullarda gerçekleşen 1921 anayasası 24 maddeden oluşan oldukça kısa bir anayasaydı. Bu anayasanın en önemli özelliği tüm yetkilerin Meclis’e verilmesiydi. Şevket Süreyya Aydemir yıllar sonra yazacağı Tek Adam adlı eserinde 1921 anayasasını “ihtilal anayasası”, 1924 anayasını ise “barış ve kalkınma” anayasası olarak tanımlayacaktı. Ve ardından gelen askeri darbeler ve onların etkisiyle oluşturulan 61 ve 82 anayasaları.

Görüldüğü üzere demokratikleşme süreci adına henüz çok genç olan Cumhuriyet tarihinde oluşturulan anayasalarda olgunlaşma ve özgürleşme süreci tam olarak sağlanamamıştı. Kolay da değildi elbet. 700 Yıl süren dinci ve monarşik yapının demokratikleşmesi sancılı olacaktı. Dış güçlerin Türkiye’nin demokratik ve güçlü bir yapıya kavuşmasını istemedikleri ise hepimizin malumuydu. Özellikle 12 Eylül darbesi demokratikleşme sürecine emperyal güçlerin etkisiyle vurulmuş önemli bir sekteydi.

Şimdi yıl 2013. 20. Yüzyıla girdiğimiz bu günlerde yeni bir anayasanın sancısı bizleri bekliyor. Daha evvel ihtilal, kalkınma ve darbe dönemlerinin dokusunu taşıyan anayasamızın bu sefer merkezine hangi kavramı alacağı merak konusu. Acaba gerçekten dile getirildiği ve hepimizin temennisi olduğu üzere “barış”ın sağlanması mı amaç? Yoksa yeni bir yapılanmanın taşları mı döşeniyor? Yani yeni anayasa özgürlükleri genişleterek temelinde toplumsal uzlaşı ve bütünleşmeyi mi sağlayacak, yoksa herkesin özgürlüğü kendine diyerek toplumsal ayrışmayı mı?

PKK ile barış sürecinde görüşmeye başlanılan İmralı’ya giden ekipte Anayasa Komisyonunun 2 üyesinin bulunması (Altan Tan, Sırrı Süreyya Önder)  çok basit bir denklemi çözmemize yardımcı oluyor; İmralı görüşmeleri yeni anayasanın oluşumunda etkili olacak. Hadi bir adım daha atalım; Öcalan yeni anayasanın oluşum sürecinde masadaki yerini alacak. Şimdi önemli olan “barış” şartına koştukları taleplerdir.

Başbakanın ısrarla milliyetçiliği ve ulusalcılığı iteklediği bu günlerde anlıyoruz ki yeni anayasa milli değerler temelinden çıkarılacak. Bu noktada ana muhalefet partisinin tüm hassasiyetine ve mücadelesine rağmen bazı endişeler mevcut. Biz toplum olarak teoriden uzak pratiğe yakın bir kültürden geliyoruz. Anayasa metinleri, tüzükler, yönetmelikler genellikle okuma alışkanlığımız olmayan teknik metinlerdir. Biz kültür olarak teorik metinlere değil uygulama ve sonuçlarına bakarız. Ve böyle hallerde gidilen referandumlarda kafalardaki kavram kargaşalarına en kolay çözümü mutlak gücün yanında yer alarak buluruz. Zaten referandum süreçleri medyanın da etkisiyle manipüle edilmeye müsait süreçlerdir. İşte 82 anayasasının ezici bir çoğunlukla halk oylamasının kabulünü görmesi bundandır. Yani ezcümle AKP, BDP ve Öcalan uzlaşısıyla oluşturulacak ve ulus devletin temel yapısıyla oynayacak ve güya “barış” ve “özgürlük” getirecek yeni anayasa halk oylamasına gider ise kabul edilmesi kuvvetle muhtemeldir. Meselenin bu hale gelmeden sağduyuyla mecliste çözülmesi hayati önem taşımaktadır.

2011 Genel seçimlerinde %50’ye yakın bir oyla gelen AKP’nin iktidar olup muktedir olamadığı ve meclisteki tüm bu çoğunluğuna rağmen meseleyi meşru zeminde çözemediği gün gibi ortada. Bundan sonra ki süreçte kontrolün ne kadarının TBMM’de ve iktidarda olduğunu birlikte yaşayarak gözlemleyeceğiz.

Şimdi elimde pek okumaya alışık olmadığımız Türkiye Cumhuriyeti Anayasası var. Gözüme madde 6 ve 7 çarpıyor: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”.

“Türk Milleti adına...” diyor 7. madde ve devridelemez. Göreceğiz...

Kalın sağlıcakla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder