'13 ANAYASASI
1921, 1924, 1961 ve 1982. Bu tarihler Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası için dönüm noktaları. Her yeni anayasa ülkenin içinde
bulunduğu koşullardan etkilenmiş ve bu doğrultuda kurgulanmış. Devrimle
başlayan, devletin dini kimliğinin ortadan kaldırılıp laikleşme süreciyle devam
eden ve en sonunda ’80 darbesiyle bizlere miras kalan anayasamız...
Anayasaların ilk çıkış noktası iktidardaki mutlak
güç sahibinin yetkilerinin sınırlandırılması ve tebaadan vatandaşlığa
geçerek hak ve hürriyetlerin
genişletilmesidir. Bu açıdan bakacak olursak Osmanlı Dönemi’nde karşımıza çıkan
ilk belge Senedi İttifak’tır. Padişah II.Mahmut’un az da olsa haklarının
daraltıldığı bu belgeyle Anadolu ve Rumeli ayanlarından yardım ve iş birliği
talep etmekteydi. Böylece ilk defa iktidar sahibinin yetkisi
sınırlandırılmaktaydı.
Senedi İttifak’ın ardından 1839’da Tanzimat
Fermanı geldi. Askerlik ve vergi düzenlemeleri barındıran bu ferman aynı
zamanda vatandaşlarına can ve mal güvencesi vererek anayasa oluşum sürecindeki
önemli belgelerden biri olarak tarihe geçmiştir. Hattı Hümayun ve Islahat
Fermanlarının ardından Osmanlı-Türk tarihinin ilk anayasası 1876’da çıkarılan
Kanun-i Esasi ile Türkler –sadece erkekler için geçerli olsada- ilk defa seçme
ve seçilme hakkını elde etmişlerdir.
Ve Cumhuriyet tarihi. Yani devrim süreci ve sonrası
anayasalarımız. Olağanüstü koşullarda gerçekleşen 1921 anayasası 24 maddeden oluşan
oldukça kısa bir anayasaydı. Bu anayasanın en önemli özelliği tüm yetkilerin
Meclis’e verilmesiydi. Şevket Süreyya Aydemir yıllar sonra yazacağı Tek Adam
adlı eserinde 1921 anayasasını “ihtilal anayasası”, 1924 anayasını ise “barış
ve kalkınma” anayasası olarak tanımlayacaktı. Ve ardından gelen askeri darbeler
ve onların etkisiyle oluşturulan 61 ve 82 anayasaları.
Görüldüğü üzere demokratikleşme süreci adına henüz
çok genç olan Cumhuriyet tarihinde oluşturulan anayasalarda olgunlaşma ve
özgürleşme süreci tam olarak sağlanamamıştı. Kolay da değildi elbet. 700 Yıl
süren dinci ve monarşik yapının demokratikleşmesi sancılı olacaktı. Dış
güçlerin Türkiye’nin demokratik ve güçlü bir yapıya kavuşmasını istemedikleri
ise hepimizin malumuydu. Özellikle 12 Eylül darbesi demokratikleşme sürecine
emperyal güçlerin etkisiyle vurulmuş önemli bir sekteydi.
Şimdi yıl 2013. 20. Yüzyıla girdiğimiz bu günlerde
yeni bir anayasanın sancısı bizleri bekliyor. Daha evvel ihtilal, kalkınma ve
darbe dönemlerinin dokusunu taşıyan anayasamızın bu sefer merkezine hangi kavramı
alacağı merak konusu. Acaba gerçekten dile getirildiği ve hepimizin temennisi
olduğu üzere “barış”ın sağlanması mı amaç? Yoksa yeni bir yapılanmanın taşları
mı döşeniyor? Yani yeni anayasa özgürlükleri genişleterek temelinde toplumsal
uzlaşı ve bütünleşmeyi mi sağlayacak, yoksa herkesin özgürlüğü kendine diyerek
toplumsal ayrışmayı mı?
PKK ile barış sürecinde görüşmeye başlanılan
İmralı’ya giden ekipte Anayasa Komisyonunun 2 üyesinin bulunması (Altan Tan,
Sırrı Süreyya Önder) çok basit bir
denklemi çözmemize yardımcı oluyor; İmralı görüşmeleri yeni anayasanın
oluşumunda etkili olacak. Hadi bir adım daha atalım; Öcalan yeni anayasanın
oluşum sürecinde masadaki yerini alacak. Şimdi önemli olan “barış” şartına
koştukları taleplerdir.
Başbakanın ısrarla milliyetçiliği ve ulusalcılığı
iteklediği bu günlerde anlıyoruz ki yeni anayasa milli değerler temelinden
çıkarılacak. Bu noktada ana muhalefet partisinin tüm hassasiyetine ve
mücadelesine rağmen bazı endişeler mevcut. Biz toplum olarak teoriden uzak
pratiğe yakın bir kültürden geliyoruz. Anayasa metinleri, tüzükler,
yönetmelikler genellikle okuma alışkanlığımız olmayan teknik metinlerdir. Biz
kültür olarak teorik metinlere değil uygulama ve sonuçlarına bakarız. Ve böyle
hallerde gidilen referandumlarda kafalardaki kavram kargaşalarına en kolay çözümü
mutlak gücün yanında yer alarak buluruz. Zaten referandum süreçleri medyanın da
etkisiyle manipüle edilmeye müsait süreçlerdir. İşte 82 anayasasının ezici bir
çoğunlukla halk oylamasının kabulünü görmesi bundandır. Yani ezcümle AKP, BDP
ve Öcalan uzlaşısıyla oluşturulacak ve ulus devletin temel yapısıyla oynayacak
ve güya “barış” ve “özgürlük” getirecek yeni anayasa halk oylamasına gider ise
kabul edilmesi kuvvetle muhtemeldir. Meselenin bu hale gelmeden sağduyuyla
mecliste çözülmesi hayati önem taşımaktadır.
2011 Genel seçimlerinde %50’ye yakın bir oyla
gelen AKP’nin iktidar olup muktedir olamadığı ve meclisteki tüm bu çoğunluğuna
rağmen meseleyi meşru zeminde çözemediği gün gibi ortada. Bundan sonra ki
süreçte kontrolün ne kadarının TBMM’de ve iktidarda olduğunu birlikte yaşayarak
gözlemleyeceğiz.
Şimdi elimde pek okumaya alışık olmadığımız
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası var. Gözüme madde 6 ve 7 çarpıyor: “Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir ve Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”.
“Türk Milleti adına...” diyor 7. madde ve
devridelemez. Göreceğiz...
Kalın sağlıcakla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder