Sen üzülme Ali...
Aslında bu haftaya damgasını Diyarbakır’daki
Nevruz kutlamaları ve Öcalan’ın mektubu vurdu. Ama benim yazmak istediğim
mesele başka. YGS Sınavı çıkışı babasını kaybeden Ali’nin dramı yoğun gündem
içerisinde kaybolup gitti. Üniversite sınavlarına giren gençlerimizin sessiz
çığlığı yine duyulmadı. Onlar ki bizim geleceğimiz olan milyonlardı. Ümitleri,
hayalleri ve beklentileri olan milyonlar...
Tüm bu çalkantılı gündem içerisinde 1 milyon 851
bin 326 genç üniversite sınavına güzel bir gelecek hayaliyle girdi. AKP’nin 10
yıllık iktidarı boyunca yap-boz tahtasına döndürdüğü eğitim sistemine alışmakta
güçlük çeken çocuklarımız, bir de bozuk sınav sistemiyle gelen derin
bunalımlarla baş etmek zorunda kalıyorlar. Geçim derdinin büyük olduğu
memleketimizde ailelerin evlatları için tek özlemi iyi bir üniversiteyi
bitirip, geleceğe umutla bakmaları. Son yıllarda sınavlarda ki kopya ve kayırma
iddiaları öğrencilerin güvenini sarstı. Sarsılan güven ise motivasyonlarını
bozdu. Neredeyse her sınav sonrası ayrı bir şaibe yayılıyor. Şaibe altında
girilen sınavlarda ise çocuklarımızdan başarı bekliyoruz. Acaba buna hakkımız
var mı?
Aslında hakkımız yok ama çaresizlik var. Veliler
de çaresiz. Devlete ve onun
kurumlarına güvenmek bizi biz yapan temel değerlerden. Bu güveni sarsmamak ise
devletin görevi. Acaba bu görev layıkıyla yerine getiriliyor mu?
Cevap net aslında: Hayır. YÖK’ün üzerinde ki kara
bulutlar bir türlü dağılmıyor. KPSS Skandalları hala hafızamızda tazeliğini
korurken milyonların geleceğini belirleyecek bir sınavı daha geride bıraktık.
Öğrencilerin hayli gergin girdiği sınavda veliler de sıkıntılıydı. İşte Ali’nin
babası da o velilerden biriydi. Kayseri’de oğlunu sınav kapısında beklerken
kalp krizi geçirdi Ali’nin babası. Belki eceli gelmişti rahmetlinin. Belki de
hastaydı. Ama şu yadsınamaz bir gerçek ki sınav stresine dayanamadı yüreği. Ali
Can’ın babasının cansız bedenini
gördüğü andaki görüntüleri iç burkucu. Bir evlat sınavdan çıkıyor ve
babasının cansız bedenini yerde görüyor. Daha da acısı etrafta ceset torbasıyla
üzerine örtmeye çalışan polisler, sağlık görevlileri...
Ali isyan ediyor "Bu benim babam. Ne oldu babama? Üstünü
örtmeyin bu benim babam"… Polisler ve 112 Acil yetkilileri belki de
kendileri için rutin olan bir görevi yerine getiriyorlar. Ama atladıkları bir şey var o da Ali!
Ali ve onun 7 yaşındaki kardeşi Dilara yerde yatan babalarını ceset torbasına
koymaya çalışan görevlilere isyan ediyor.
İşte
bizim üzerinde durmamız gereken konu bu. Biz bozuk bir düzeni “insan” faktörünü
göz ardı ederek düzeltemeyiz. Tüm siyasi görüşlerimizden önce humanist
olmalıyız. Bir insanın hayatında yaratacağımız etkiyi hesaba katmadan
atacağımız her adım bizi insanlıktan uzaklaştırıyor. Ve bu duygusuzluk devletin
tüm kurumlarında sinsi bir hastalık gibi yayılıyor. Bir evladın önünde babasını
ceset torbasına koymak birincil görev olarak görülüyor. Halbuki o son veda, ne
Ali’nin ne kardeşi Dilara’nın hafızasından hiç silinmeyecek. Soğuk, yürek
yaralayan bir veda…
Sen
üzülme Ali. Sınav kapısında babanın rahmetli olmasında senin suçun yok. Esas
suçlu bizleriz. Bu bozuk düzeni değiştiremediğimiz için hepimizin suçu var. Ama
en çok da erk sahiplerinin suçu var. Memleketin geleceği olan gençleri sınav
cenderesinde boğan ve istedikleri her şeyi bir günde meclisten geçirebilirken
sizleri bu bozuk düzene mahkum eden iktidarın vebali var. Sizlerin güvenini
sarstığı için YÖK’ün vebali var.
Hapse
atılan öğrenciler, göz altına alınanlar, sınavlarla ruh sağlığı bozulanlar,
üniversiteyi bitirip işsiz kalanlar, KPSS işkencesine mahkum bırakılanlar,
umutlarıyla oynananlar, paralı eğitim sistemi yüzünden çocuk yaşta çalışmak zorunda
kalanlar, imkansızlıklar içerisinde okumaya çalışanlar, “dindar nesiller
istiyorum” denilip bir kalıba sokulmaya çalışılanlar…
Gençlerimiz.
Geleceğimiz. Siyasi hesapların içerisinde öğütülemeyecek kadar değerliler bizim
için. Bunu farkında mıyız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder