Sol yanım...

12 Mart 2013 Salı

MELEK…


MELEK…

Melek. Adın gibi melek oldun artık. Yüreğindeki derin acılarınla aramızdan ayrıldın sessizce. Biz ise sadece senin hastanedeki fotoğraflarına bakakaldık çaresizce.

Melek Karaaslan 2012 yılının belki de en acı yaşam hikayesiydi. 16 Yaşında evlenmişti Melek. Evli kaldığı 8 yıl boyunca eşinden ve ailesinden sürekli şiddet gördü. Melek hamileyken yediği dayak sonrası sokağa atıldı. Sokakta doğurduğu bebeği yaşamını yitirdi. Bu olay Melek’in ruh sağlığını bozmuştu. Eşi ve eşinin ailesi Melek’i aylarca tuvalete kapattılar. Sonucunda 30 kiloya kadar düşen Melek hastanede can verdi. Melek’in gidecek yeri yoktu. Çocuklarıyla beraber yaşamak zorunda kaldığı cehennem hayatından onu ancak ölüm kurtardı.

Ocak ayında Melek’i ölüme götüren süreci yaratan, yani aslında Melek’i kasten öldüren zanlıların duruşması vardı. Dava sonunda, sanıklardan daha önce istenen adli rapor tekrar istenerek, sanıkların tutuklama taleplerinin reddine karar verildi. Yani caniler serbest bırakıldı. Melek yaşarken gördüğü eziyet karşısında sesini çıkarmayan komşuları, eşinin yakın çevresi, arkadaşları, akrabaları hayatları boyunca bu utançla yaşayacaklar.

Sadece Melek mi? Ya Aycan? Aycan 21 yaşında, çalışıp para kazanmak için Bitlis’ten İstanbul’a iki kardeşiyle geldiğinde başına geleceklerden habersizdi. İş yerinde birlikte çalıştığı bir arkadaşına gönül veren Aycan’ı, eniştesi kuzeniyle evlendirmek istiyordu. Sonunda eniştesi, oğluyla evlendirmek üzere Aycan’ı kaçırdı.  Oğluyla Aycan’ı bir odaya kilitleyip evlilik kararı almadan odadan çıkmamalarını söyledi. Ertesi sabah herkes mutfakta kahvaltı ederken Aycan kendini pencereden aşağıya atmıştı. Aycan’ın bedeni bu yükü kaldıramadı. Ve gerisinde bir sütun haberi kaldı. Yitip gitti aramızdan…

Peki ya biz? Biz kendimizi sorguluyor muyuz? Melek, Aycan ve diğer madurlar için neler yapıyoruz?

Kadına karşı şiddete yönelik özellikle ana muhalefet partisinin ve tüm örgütlerinin yoğun çabası var. Bu çaba ancak toplumun her kesiminin sahiplenmesiyle kitlesel bir harekete dönüşecek ve ses getirecektir. Bu bağlamda tüm sivil toplum kuruluşlarına da görev düşmektedir. Ama özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine özel çalışmalar yapılmalıdır. Yıllardır süre gelen töre geleneği çözümü zor bir konu. Yasal yaptırım şart. Eğitim ve istihdamda olmazsa olmazı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu konudaki çalışmalarıyla birçok sivil toplum kuruluşunun gerisinde kalıyor. İlgili bakanın kadınlara yönelik ses getirecek bir eylemini henüz göremedik.

Artık kadınlara yönelik şiddet, zulüm ve baskının sona ermesini istiyoruz. Bu yolda her türlü mücadeleye devam edeceğiz. Mutlu, aydınlık günler görene kadar bize rahat uyku yok!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder