Melek.
Adın gibi melek oldun artık. Yüreğindeki derin acılarınla aramızdan ayrıldın
sessizce. Biz ise sadece senin hastanedeki fotoğraflarına bakakaldık çaresizce.
Melek
Karaaslan 2012 yılının belki de en acı yaşam hikayesiydi. 16 Yaşında evlenmişti
Melek. Evli kaldığı 8 yıl boyunca eşinden ve ailesinden sürekli şiddet gördü.
Melek hamileyken yediği dayak sonrası sokağa atıldı. Sokakta doğurduğu bebeği
yaşamını yitirdi. Bu olay Melek’in ruh sağlığını bozmuştu. Eşi ve eşinin ailesi
Melek’i aylarca tuvalete kapattılar. Sonucunda 30 kiloya kadar düşen Melek
hastanede can verdi. Melek’in gidecek yeri yoktu. Çocuklarıyla beraber yaşamak
zorunda kaldığı cehennem hayatından onu ancak ölüm kurtardı.
Ocak
ayında Melek’i ölüme götüren süreci yaratan, yani aslında Melek’i kasten öldüren
zanlıların duruşması vardı. Dava sonunda, sanıklardan daha önce istenen adli rapor
tekrar istenerek, sanıkların tutuklama taleplerinin reddine karar verildi. Yani
caniler serbest bırakıldı. Melek yaşarken gördüğü eziyet karşısında sesini
çıkarmayan komşuları, eşinin yakın çevresi, arkadaşları, akrabaları hayatları
boyunca bu utançla yaşayacaklar.
Sadece Melek mi? Ya Aycan? Aycan 21 yaşında, çalışıp para
kazanmak için Bitlis’ten İstanbul’a iki kardeşiyle geldiğinde başına geleceklerden
habersizdi. İş yerinde birlikte çalıştığı bir arkadaşına gönül veren Aycan’ı,
eniştesi kuzeniyle evlendirmek istiyordu. Sonunda eniştesi, oğluyla evlendirmek
üzere Aycan’ı kaçırdı. Oğluyla
Aycan’ı bir odaya kilitleyip evlilik kararı almadan odadan çıkmamalarını
söyledi. Ertesi sabah herkes mutfakta kahvaltı ederken Aycan kendini pencereden
aşağıya atmıştı. Aycan’ın bedeni bu yükü kaldıramadı. Ve gerisinde bir sütun
haberi kaldı. Yitip gitti aramızdan…
Peki ya biz? Biz kendimizi sorguluyor muyuz? Melek, Aycan ve
diğer madurlar için neler yapıyoruz?
Kadına karşı şiddete yönelik özellikle ana muhalefet partisinin
ve tüm örgütlerinin yoğun çabası var. Bu çaba ancak toplumun her kesiminin
sahiplenmesiyle kitlesel bir harekete dönüşecek ve ses getirecektir. Bu
bağlamda tüm sivil toplum kuruluşlarına da görev düşmektedir. Ama özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine özel çalışmalar yapılmalıdır. Yıllardır
süre gelen töre geleneği çözümü zor bir konu. Yasal yaptırım şart. Eğitim ve
istihdamda olmazsa olmazı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu konudaki
çalışmalarıyla birçok sivil toplum kuruluşunun gerisinde kalıyor. İlgili
bakanın kadınlara yönelik ses getirecek bir eylemini henüz göremedik.
Artık kadınlara yönelik şiddet, zulüm ve baskının sona ermesini
istiyoruz. Bu yolda her türlü mücadeleye devam edeceğiz. Mutlu, aydınlık günler
görene kadar bize rahat uyku yok!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder