Sol yanım...

12 Mart 2013 Salı

SİYASET FELSEFESİ


SİYASET FELSEFESİ


Geçen hafta felsefeyle yaşama dair kısa bir giriş yazısı yazmıştım. Bu hafta kaldığımız yerden devam ederek bugünü yorumlayalım istiyorum.

Günümüzde de birçok siyasi akımda kuvvetli etkileri bulunan filozof Karl Marx’ın, Iena Üniversitesindeki öğrencilik yıllarında coşkulu bir taraftarı olduğu Hegel’in sözleri devlet tanımı açısından günümüze de ışık tutuyor;

“Devlet ne sözleşme meselesidir, ne de güvenlik ya da polis meselesi;devlet bir kültür (eğitim, bilgi ve eylem) meselesidir; daha üstün bir amaca yönelik akli bir iradeyle, sırayla ailede hayat bulan adetlerle ve sonra “sivil toplum” çerçevesinde ihtiyaçlarla ilgili bir meseledir. Bu amacın odak noktası, siyasal ruhun birliğine verilen “yurtseverlik” adında ışıldar”.

Devleti ve dolayısıyla devlet yönetimini sadece güvenlik ve sözleşmeler üzerine kurulu olmadığını çok net anlatan Hegel’e inat bugün içinde bulunduğumuz yönetim anlayışı tam tersi bir uygulama sergiliyor. Siyasal  felsefe ve derinlikten yoksun, meseleleri sadece yüzeysel algılayan ve yorumlayan zihniyet, yurtseverliğin önemini geri plana atarak başarılı olabileceğine inanıyor. Bizi bir arada tutan değerleri kendine göre çerçeveleyen iktidar, çerçeveyi mezhep temelinde tutarak çok büyük bir tehlikeye yol açıyor. Toplumu “din kardeşliği” ortak paydasında buluşturmak isteyen egemen zihniyet terminolojisini de bunun üzerine kurguluyor.

AKP’nin tüm grup toplantılarında, başbakanın tüm demeçlerinde hep aynı tür retorik var. Başbakanın kullandığı islami dil bir kesimi tamamiyle dışlarken, erke yakın olmak isteyen bir kesimi de kendine doğru çekiyor. İktidarın %50 çoğunlukla seçilmiş olmasının altında bu dilin çok etkisi var. Bu dil aslında devleti temsil eden iktidarın nasıl bir toplum istediğini de ortaya koyuyor. Aslında ortaya, AKP’nin iktidarda olduğu 10 sene boyunca ilmek ilmek dokuyarak oluşturduğu bir “egemen sınıf” çıkıyor. Bu durumu siyaset felsefesi açısından yorumlayacak olursak; Karl Marx’a göre bütün çağlarda egemen olan düşünceler egemen sınıfın düşünceleridir. Yani başka şekilde ifade etmek gerekirse ekonomik olarak egemen olan sınıf ideolojik gücü de egemen olan sınıftır.

Baktığınız zaman yeşil sermayenin Türkiye’deki yolculuğu 80’lere kadar dayanıyor. 80’lerden bugüne “din kardeşliği” ekonomik olarak da çok kuvvetli bir bağ oluşturmuş ve bu zihniyet öncellikle maddi güç kazanmıştır. 2002 Yılında %34 oyla gelen AKP kendi egemen sınıfını devletin imkanlarını da kullanarak güçlendirmiş ve oyunu %50’lere kadar çıkarmıştır. Ekonomik olarak durdurulamayan bir hızla zenginleşen bu sınıfın ideolojisinin Türkiye geneline yayılmasına şaşırmamak gerek. Burada bir yanılgıya düşmememiz lazım; oy veren %50 ekonomik olarak gelişmişliğe ve refah seviyesine sahip değil. Fakat bir şekilde egemen sınıfla maddi bağı var; fabrikalarında, işletmelerinde çalışıyor dolayısıyla o ağın içerisine giriyor.

Peki her türlü baskı ortamında git gide büyüyen bu zihniyetin önüne nasıl geçilir? Yazıya felsefeden başladık ya yine öyle devam edelim; Karl Marx “Egemen sınıfın özel çıkarı kolektif çıkar olmaktan çıktığı anda bütün aldatmacalar ve yanılsamalar kendilinden son bulacaktır” diyor.

Yani aslında toplumsal çıkarların önüne geçen ve bir hastalık gibi tüm ülkemizi saran bu zihniyet büyük bir tuzaktır.  Biz bizi birarada tutan değerleri görebilirsek bu aldatmaca da son bulacaktır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder