Sol yanım...

25 Mart 2013 Pazartesi

BİR DAVAYA İSYAN


BİR DAVAYA İSYAN

Emekli Albay Dursun Çiçek gizli tanık Efe’ye sorar: “Siz beni Erzincan’da gördünüz mü?” Gizli tanık yanıt verir: “Evet. 29 Mart 2009 Yerel seçim öncesi...” Dursun Çiçek devam eder: “O sırada üzerimde hangi renk kıyafet vardı?” Tereddütsüz “yeşil” diye karşılık verir gizli tanık.
Dursun Çiçek serinkanlı tavrıyla “ben denizciyim” der. Gizli tanık “Pardon, özür dilerim, diğerleri yeşildi, sizde beyaz vardı” cevabını verir. Bunun üzerine Dursun Çiçek son sözü söyler: “Denizciler Ocak ayında siyah giyer.”

Sadece bu diyalog bile Ergenekon davasının içler acısı halini ortaya koyuyor. Bir gizli tanık, denizci bir albayın ne renk kıyafet giydiğini dahi bilemeden tanıklık yapıyor. Ve bu tanıklarla askerler için müebbet hapis isteniyor. İlker Başbuğ’un sanık, Şemdin Sakık’ın tanık olduğu bir dava bu. Unutmayalım.

Bu garip davada en son savcılar 2271 sayfadan oluşan mütalaalarını mahkemeye sundular. En çarpıcı sonuç ise istenilen müebbet hapis cezalarıydı. Evet davadaki uzun tutukluluk sürelerini göz önünde bulundurursak sonuç çok şaşırtıcı değildi.  Birçok yazar da bu yönde yorum yaptı: “Mütalaaya tepkiliyiz ama şaşırmadık”.

Bu duruma şaşırmamak aslında biraz da bizim kabahatimiz. Alışmamalıydık. Kanıksamamalıydık. O kadar uzun sürdü ki bu zulüm nicelerimiz yoruldu, ümitsizliğe kapıldı. Ama yine de yurtseverler hiç yalnız bırakmadı Silivri tutsaklarını. Mukaddes bir görev gibi her duruşmaya gittiler. Hüzünle dönülse de her Silivri yolculuğundan pes etmediler.

Eski Genelkurmay Başkanımızın adı “müebbet hapis” cezasıyla aynı cümlede geçince isyan ettik aslında. Eminim ki her yurtsever kendi içinden öfke kustu tüm bu yaşananlara. Ama yaşadığımız “örgütsüz bir öfkeydi”. İktidarın kendine göre, 10 yıldaki en büyük başarısı bu belkide. Halk artık örgütlenemiyor. Tepkilerimiz kısa vadeli ve sanal kalıyor. Sosyal medyada yarattığımız muhalif atmosferi sokakta yaratamıyoruz.

Tabi bu tesadüf değil. 10 Yıllık çok basamaklı bir planın sonucu. Hatırlayın yıllar önce sindirme çalışmaları Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Atatürkçü Düşünce Derneğine yapılan operasyonlarla başladı. Evvelden cıvıl cıvıl olan bu derneklerden halkın ayağını kestiler. Aynı anda Balyoz ve Ergenekon davaları hız kazandı. Baskınlar. Tutuklamalar. Yazmak da suçtu. Eyleme de, düşünceye de yasak koydular. Sonra resmi yasaklar geldi. Cumhuriyet kutlamaları, çelenk koyma törenleri yasaklandı. Bu arada Türk Dil ve Türk Tarih Kurumu’nun ilkelerinden “Atatürkçü düşünceyi yaymak” çıkartıldı. 19 Mayıs gösterileri yasaklandı.

Hepsini aynı paragrafta okuyunca ne kadar ağır geliyor öyle değil mi?

Ama tüm bunlar yetmedi. Cumhuriyetle hesaplaşmak kolay değildi çünkü. Bunun birkaç ayağı vardı. Bir yandan sivil toplum kuruluşları sindirilip halkın örgütlü mücadele hakkı gasp edilirken, öbür yandan TSK davalar ve tutukluluklarla baskı altına alınacaktı. İşte eski Genelkurmay Başkanı ve 14 silah arkadaşının müebbet cezası tüm bu sürecin en can alıcı parçalarından biri. Hem de çok manidar bir günde. Ulusal bir mücadelenin anılacağı, 18 Mart Çanakkale Zaferi’ne denk getirilmiş bu mütalaanın açıklanma tarihi, aynı gün İmralı’ya giden 3. heyetin açıklamaları vicdanlarımızda derin rahatsızlık uyandırdı. Tüm bu gelişmelere nispet yapar gibi aynı gün, Öcalan’ın gönderdiği mesajın tüm kanallardan yayınlanması, gazetelere manşet olması tuzu biberi oldu acılarımızın.

Çok ümitsiz bir yazı mı oldu? Yok umudu yitirmemek gerek. Çünkü tüm bu yaşananlar AKP’de ciddi güç kaybına neden olacak. Önemli olan kaybolacak o gücün nereye kanalize olacağı? Bugün bu yaşananlara karşı tutumumuz ve ideolojik duruşumuz tarihe not düşülecektir. Bunu idrak ederek hareket etmemizde fayda var.

Evet. Bu yazı bir garip davaya isyanın kelimelere dökülmüş halidir. Kanayan bir vicdanın usulca kendini ifade etme halidir. Buruk kutlanmış milli bayramlardan kalan hüznü yansıtma halidir. Memleketimizin doğusunda bayram telaşı varken, batısında yaratılan küskünlüğün halidir. Boynu bükük bırakılmış yurtseverlerin sessiz isyanlarının yazılı halidir.

Ama bu hal kalıcı değildir. “Doğru” olan elbet “hakim” de olacaktır. İnanın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder