Her
varoluş bir direnişin sonucudur. Bir mücadelenin, sancılı bir doğumun, belki
bir fikri çatışmanın ürünüdür. Hiçbir fikir, olgu, eylem, direniş ve mücadele
olmadan hedefine ulaşamaz. Bunun en somut örneğini ODTÜ’de son yaşananlardır. Solun
farklı fraksiyonlarından gelen fakat ortak ideası anti-emperyalizm olan bir
grup ODTÜ’lü öğrencinin, protesto haklarını kullanmak isterken adeta kıyıma
uğraması bir direniş örneğiydi. Bir isyan türküsüydü hafızalardan hiç
silinmeyecek…
Aslında
uzun zamandır aklımı üniversite gençliğinin sessizliği kurcalıyordu.
Özgürlüklerin pranga altına alınmasına en çok onların isyan etmesi gerekirdi.
80 Sonrası sindirilen, korkutulan ve tüm örgütlenmeleri paramparça edilen
gençlerin uzun zamandır ilk ciddi eylemiydi ODTÜ… Arada ufak çaplı eylemler
oluyordu ama bunlar ciddi manada ses getirmiyordu. Özellikle üniversite
gençliğinin, kollektiflerin ve siyasi partilerin gençlik örgütlenmelerinin
kolkola gerçekleştirecekleri eylemlerin özlemi vardı içimde. Böyle faşist bir
ortamda gençlerden beklenti içerisinde olmak onlara da haksızlık olur
farkındayım. Sadece parasız eğitim istedi diye yıllarca hapis yatan
arkadaşlarını göz önünde bulundurursak, uzak durmakta haklıydılar belkide...
Neresinden
bakarsanız bakın ODTÜ eylemi bir milattır. Gençlere uygulanan acımasız müdahale tarihe kara bir leke
olarak geçmiştir. Ama öte yandan kendi içinde çok çeşitli fraksiyonları olan
sol cenahı bir araya getirmiş, kenetlemiştir. Benzer bir kenetlenme
üniversiteler arasında da yaşandı. Uzun zamandır iktidar yanlısı rektör
atamalarıyla suskun hale getirilen öğretim üyelerinin bir kısmı bu zulüme tepki
gösterdi. ODTÜ Rektörü ve öğretim üyeleri gençlerin etrafında birlik oldu. Bu
halkaya Boğaziçi Üniversitesi rektörü de verdiği destekle eklendi. Bu
gelişmelerin hepsi uzun süredir siyasi arenada tek başına muhalefet yapan
CHP’ye de can oldu. CHP’li birçok vekil ODTÜ’lü gençleri hastanede ziyaret etti
destek oldu.
Üniversitede
uygulanan zulüm sadece polisin müdahalesiyle de kalmadı. Eylemden sonraki gün gençlerin
evleri basılarak birer birer gözaltına alındılar. Bunların hepsi kasıtlı
girişimlerdir. Başbakan bu konuda çok kararlı. Gençlik 2023’e kadar ya onun
istediği gibi şekillenecek ya da sistem dışına itilecek. Başbakan kinine sahip
çıkan, muhafazakar bir gençlik özleminde. Bu özlem devletin tüm kurumlarında
etkisini gösteriyor. Devrimci gençliğe nefes alma hürriyeti tanınmıyor.
Gençlik
tabiatı itibarıyla isyankardır. Kavak yelleri eser başında. Esmelidir de.
Özgürlük ve bağımsız mücadelesi vermeyen karanlık zihniyet aslında
körleştirilmiş bir gençliğin ürünüdür. Bunu karanlık beyinlerin anlaması
imkansız. Ama bu baskılamalar toplumda ciddi rahatsızlıklara yol açacaktır.
Bunu yakında hep birlikte göreceğiz.
Eylemsizlik
bir toplumun üzerine serilen ölü toprağı adeta. İnsanlar hangi görüşü savunursa
savunsun, düşüncesini ifade etme hürriyetine sahip olmalı. Mevcut iktidarın
bunu baskılamak istediği çok açık. Ama ODTÜ olaylarından sonra gençlerin daha
sıkı bir örgütlenmeye gireceklerine canı gönülden inanıyorum.
Ve
son bir not: Başbakanla cumhurbaşkanı arasında süregelen gerginlik ODTÜ’de
tekrar karşımıza çıktı. Devletin tüm resmi erkanının yer aldığı törene
cumhurbaşkanı davet edilmemişti. Şimdi ben cumhurbaşkanından ODTÜ’lü
öğrencilere destek içeren sürpriz bir açıklama bekliyorum. Cumhurbaşkanlığı
seçimlerine kadar Sayın Abdullah Gül’ün daha demokrat bir görüntü sergileyeceği
ve başbakanı olabildiğince yıpratacağı inancındayım. Hep birlikte izleyip
göreceğiz.
Sevgiyle
kalın…