Sol yanım...

9 Nisan 2012 Pazartesi

ÖLÜMÜN KAVUŞTURDUKLARI


“Ölüm” ne kötü bir kelime öyle değil mi? Sanki ebedi bir sondur, asla kavuşulamayacak bitişleri simgeler… Bir çoğumuz duymak bile istemeyiz, yakıştıramayız sevdiklerimize… Yakınlarımıza uğradı mı yakar geçer yüreğimizi…

Hele ki ilk kayıplar çok acıdır, hiç bize uğramayacağını sandığımız veda birden kapımızı çalar… Alabora eder tüm duygularımızı…

Bu duyguyu en ciğerimden hissettiğimde 27 yaşındaydım. Beni büyüten, can yoldaşım anneannemi kaybettiğimde bir ağustos akşamıydı. Karakterimin oluşmasında büyük emeği olan, huyumu suyumu aldığım, arkadaşım , sırdaşım…

Bir İstanbul hanımefendisi gibi yaşayan, bir Adanalı gibi yemek yapan, bir İzmirli gibi düşünen, çağdaş bir asker eşiydi anneannem… Dedemi yani çok sevgili "Mustafa'sını" çok erken kaybetmiş, kendini torunlarına adamıştı. Annem ve babam çalıştıkları ve çok yoğun oldukları için çocukluğum ve gençliğim  hep anneannemle birlikte geçti… Kaybı çok ağır geldi haliyle, uzun süre toparlanamadım…
Ama onun aslında çok sevdiğine kavuştuğunu anlamam uzun sürmedi… En büyük, vazgeçilmez aşkıydı “Mustafa”sı…. Saatlerce ona hazırladığı sofraları anlatırdı derin bir özlemle… Beraber çıktıkları tatilleri, katıldıkları Cumhuriyet balolarını ve Mustafa’nın pamuk ellerini… "O kadar güzel elleri vardı ki..." derdi, gözleri dolardı her seferinde….
İşte o zaman anladım ki bazı sevdalar için ölüm bir kavuşma hali… Bazen sevgiliye, bazen evlada, bazen anaya-babaya…
Nereden mi aklıma geldi haftanın ilk günü ölümü yazmak?
Ünlü senarist-oyuncu Meral Okay’ı kaybettiğimizi öğrendim az önce... Ama nedense bir kavuşma gibi geldi “ölüm” bu sefer… Çünkü her söyleşisinde çok sevgili eşi Yaman Okay’ı çok özlediğinden bahsediyordu Meral Okay…
Kavuşmuştur herhalde Yaman’ına…Tıpkı anneannemin Mustafa'sına kavuşması gibi...
Hepsinin ruhu şad olsun… 
Umuyorum ki tüm kavuşmalarımız yaşamla, hayatla can bulsun…


Ve Meral Okay’ın kaleminden eşi Yaman Okay:
Bir gün evi düzenlerken fark ettim. Bir de baktım ki, benden çok Yaman'ın eşyaları var...Küçük küçük poşetlerle sızmıştı. Aşk bir sızma halidir... Yaman o kadar temiz bir adamdı ki ona kızamazdınız. Bir o kadar da yiğitti. Ben derdim ki; bu adam ne zaman yorulacak! Meğer acelesi varmış...Herşeyi o kadar yoğun, hızlı ve coşkulu yaşıyor ve yaşatıyordu ki büyüleyici bir şeydi bu. Ben köşeleri çok olan bir insandım. Yaman beni eğitti... Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ''biz'' olabilme halidir...İnsan egosu denetlenmesi en güç şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz... Biz birbirimize karşı çok saygılıydık... Eee bazen de sıkılırdık, hele üç beş aydır bir aradaysak birbirimizin gözüne bakardık, önce kim gidecek diye, böyle nefes molaları da verirdik... Döndüğümüzde yepyeni bir enerji ve hasret bekliyor olurdu bizi... Aşk bazen de bir kıyamama halidir... Şunu çok açık yüreklilikle söyleyebilirim, o benden daha iyi bir insandı...O kadar bebek, o kadar adam, o kadar temiz, onun kadar beklentisiz, onun kadar temiz yaşamayı öğrenmeye çalıştım. Buradan bir öğretmen öğrenci ilişkisi anlaşılmasın...O, o kadar ahlaklı ve temizdi ki, yaşam biçimi ve duruşu karşısında başka türlü olamazdınız. Onun yanında kirli kalamazdınız. Böyle bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana...Bu ateşle yanma hali o kadar derinden, için için yanıyor ki, dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya içi elvermiyor insanın...Yaman’la her günümüz sevgililer günüydü...Eşine bu kadar çok çiçek getiren bir adamı daha analar doğurmamıştır...Biz birçok defa sabah uyanıp birlikte gün doğumunu seyreder, ne bileyim çingene vapuruna binip sabah erken boğaz’ı turlardık.Bugün eksik olan ne? Bu topraklarda eksik aşk ve mutluluk kutsanmaz, ayrılık ve acı kutsanmıştır... Birlikteliklerdeki tutku kutsanmaz da, ayrılıklardaki tutku kutsanır hep...Yaralarıyla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre sahibiz biz..”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder