Sol yanım...

29 Nisan 2012 Pazar

TUTSAKLIK

 Sosyal medya, televizyonlar, internet siteleri bangır bangır haber yapıyorlar:

 “19 Mayıs genelgesine Danıştay’dan iptal kararı çıktı.” Aman bir sevinç herkeste… Nasıl bir mutluluk, dile kolay 19 Mayıs’ı Danıştay kararıyla kutlayacağız… Bak sen…Neyse  Allahımıza çok şükür…Allah bu günlerimizi aratmasın…
Milli Eğitim Bakanı da duruma; “hukuki garabet, bayramların kutlama şeklini hep beraber düzenleyeceğiz” demiş. “Hep beraber” derken?!!! Kimler var bu beraberliğin içinde? Bizim olmadığımız kesin de siz kimsiniz? Kimlerden oluşuyorsunuz? Bizim ve çocuklarımızın adına nasıl bir düzenleme yapacaksınız?
Bu yaşadığımız durum gerçek olamaz,kötü bir rüya sanki... Hakikaten nasıl bir acziyet içinde olduğumuzu ne zaman anlayacağız?
Neye sevindiğimizin farkında mıyız acaba? Tutsak babasını mahkeme kararıyla görebilen evlatlar gibiyiz... Mahkeme kararıyla milli bayram kutlar haldeyiz. Gözler görmez, kulaklar duymaz olmuş… Şaşırmışız neye sevinip neye üzüleceğimize… Ağlanacak haldeyiz fakat ağlayanımız yok… Yakışmıyor ne bize, ne güzel ülkemize...

Bu bayramlar bizim Milli Bayramlarımızdır... "Milli" yani ulusça kutladığımız, birlik beraberliğimizi pekiştiren bayramlar... Peki bu bayramlar hedef alındıysa o zaman gerçek hedef nedir hiç düşündünüz mü?

Yeni anayasada değiştirilmesi düşünülen “millet” tanımıyla ilgisi olabilir mi sizce? Bayramlar dolayısıyla “Millet” tanımı değişecek ve "Ulus Devlet" kavramı ortadan kalkacak... Yani farklı cemaat ve etnik kökenlerin bölük pörçük yaşadığı bir toplum ortaya çıkacak... Amaç bu olabilir mi? Kim bilir?

Bizi bir arada tutan değerlere sahip çıkmamız gerekir... Anadolu coğrafyası tüm dünyada çok değerli çünkü...
Bizi bir arada tutan değerler demişken Atatürklü fuları dolayısıyla bir vatandaşımızı Meclis’in Dikmen kapısından içeri almamışlar… Siz dua edin tutuklamamışlar… Şaşırdınız mı? Hiç şaşırmayın o günler de yakındır… 19 Mayıs’ı mahkeme kararıyla kutlayabileceğinizi 15 sene evvel söyleselerdi herhalde “hadi canım sende!” derdiniz. Bakın oldu işte…
Ben sevinemiyorum, aksine çok üzülüyorum tüm bu olanlara… Hiç vefat etmiş  insanları "keşke yaşasaydı" diye çağırma  huyum yoktur. Rahmetli anneannem iyi değildir derdi ölmüşleri çağırmak...
Ama bazen diyorum ki; Keşke Nazım Hikmet yaşasaydı da okkalı bir şiir yazsaydı bunlara, Aziz Nesin kinayeli bir hikaye, Yılmaz Güney yürek burkan bir film çekseydi, Deniz Gezmiş kır düşmüş saçlarıyla yüzbinleri Taksim’de toplasaydı, isyan ettirseydi kitleleri devrim aşkıyla, Can Yücel çok sevdiği Datça’dan seslenseydi davudi sesiyle; “En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir... Birbirini anlamayan…”
İyi olmaz mıydı? Onlarda ki devrimci ruhun artık hepimizde uyanması dileğiyle…
Çok geç olmadan...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder