Yerel seçim
komedisinde 2. perde açıldı. Yerel seçimin
öne alınmasını öngören Anayasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
tarafından iade edilmesinin ardından mecliste hareketlilik başladı. İktidar
partisi her zamanki gibi MHP’nin sonsuz desteğini alıp ana muhalefet partisi
CHP’nin kapısına geldi. Parlamentodaki sayıyla ilgili ciddi sorunları
olduğundan şimdilik kuzu gibiler. AKP 27 Ekim’de ısrarcı olurken CHP 3 Kasım
diyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin, 29 Ekim haftasının seçimle
geçiştirilebilecek olmasından duyduğu endişesini dile getirdi açıklamalarında.
Haklıda keza. Zaten her geçen sene unutturulmaya çalışılan milli
bayramlarımızın, tüm tarihler dara girmiş gibi seçimin gölgesinde bırakılması
kabul edilebilir bir durum değil. 27 Ekim değil de 3 Kasım olsa ne olur? Ulusal
hassasiyetleri olanlar için önemli bir değişiklik. Ama komedinin en büyüğü 7
günlük bir erteleme talebi için AKP’nin CHP’yi seçimden kaçmakla suçlaması.
Buna rahmetli İsmet İnönü’nün meşhur sözüyle karşılık verilir ancak; “Güldürme
beni…”
CHP’nin bir diğer Genel Başkan
Yardımcısı Gürsel Tekin ise açıklamalarında tarihten ziyade meselenin özüne
işaret etmekte. Tekin açıklamalarında: “İngiltere’de yargılanan,
Almanya’da ranttan beslenen belediye başkanı var mı? Paris belediye başkanı
servet edinebiliyor mu? Bunları konuşmadan tarihe takılmak, gece yarısı kanun
geçirmek milleti kandırmaktır” diyor. Yani aslında meselenin özünü yani idari
yapılanmamızı tartışmamız gerektiğine değiniyor.
Tüm bu öneriler karşısında
iktidar partisinden ses yok. Aslında ses çıkarmamalarına şaşırmamak gerek.
Yargılanan belediye başkanlarının hemen hepsi muhalefet partilerinden, müfettiş
gönderilen belediyelerde öyle. Kendilerine göre kurdukları düzende iktidar
belediyelerine dokunan olmadığı gibi her türlü kolaylık da sağlanıyor. Birde
seçim tarihine ilave olarak seçimin bazı doğu illerimizde nasıl
gerçekleştirileceği mevzusu var ki onun üzerinde duran yok. Özellikle BDP’nin
belediyelerine sahip olduğu illerimizde demokratik seçim ortamı sağlanabilecek
mi? Devletin buna yönelik bir çalışması var mı? Büyükşehir bütünşehir
meselesinin getireceği sorunlar nedir? Kapatılacak belde belediyelerinin
lokasyonundan doğacak bürokratik sıkıntılar hesaba katıldı mı? Köy muhtarlarına
yönelik düşünülen yeni yapılanmanın yerel halk için sakıncaları nelerdir?
Bunlar gibi onlarca soru orta yerde cevapsız bırakılırken, medyada tartışmanın
odağı AKP tarafından en ilkel noktaya indirilmiş durumda; 27 Ekim mi? 3 Kasım
mı?
Seçimlerin ne zaman yapılacağının
halkın önceliği olmadığını “Referandum” başlıklı yazımda yazmıştım. Halkımızı,
günlük yaşantısını etkileyecek temel sorunlar ilgilendiriyor. Ama iktidar
partisi ortalık terörle, iç ve dış sorunlarla kavrulurken, Suriye Ermenistan
uçakları indirilip inceleme yapılırken, Rusya git gide bize diş bilerken
yapmakta en usta olduğu işi yapıyor ve gündemi müthiş bir komedi oyunuyla
meşgul ediyor. Hadi bakalım şimdi hep beraber 2. perdeyi izleyelim: Seçimler 27
Ekim mi? 3 Kasım mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder