Kentsel Dönüşüm mevzusu uzun zamandır
belediyelerin gündeminde. Fakat sanıyorum ki yerel seçimlere yaklaştıkça
gündemdeki sıcaklığı artacak. Gün geçmiyor ki gazetelerde bir “kentsel dönüşüm”
haberi görmeyelim. Peki acaba kentsel dönüşümün neyi hedeflediğini ya da hedeflemesi gerektiğini tam olarak
biliyor muyuz? Kentsel dönüşüm sadece eski binaları, gecekonduları yıkıp
yerlerine çok katlı apartmanlar yapmaktan ibaret midir?
Bu kavramı daha iyi algılayabilmek için öncelikle
kentsel dönüşümün Türkiye’deki yolculuğuna bir bakalım. Kentsel dönüşüm Türkiye
tarihinde 3 zaman diliminde değerlendiriliyor: 1950-1980, 1980-2000 ve 2000
sonrası.
Her dönemin kendine özgü ekonomik, demografik,
sosyo-ekonomik değişkenleri ve buna bağlı kentsel dönüşüm uygulamaları mevcut.
Örneğin 1950-1980 arası kentlere göç ve hızlı nüfus artışı ve buna paralel
olarak artan gecekondulaşma kentsel makroform olarak “Azman Kent” ler (merkezde
yoğunlaşma;gecekonduların gelişimi) oluşturmuştur. O yıllarda kentsel dönüşüm
uygulamaları da gecekondu bölgelerinin sağlıklaştırılması düzleminde kalmıştır.
1980-2000 Yılları arasına bakıldığında dışa dönük ekonomi politikaları,
küreselleşme rüzgarları kentlerin dokusunu da hayli etkilemiştir. Ruhsatsız
yapılaşmanın hızla arttığı bu dönemde ki en iyi gelişme yerel ilçe
belediyelerine planlama yetkisinin verilmesi olmuştur. 1950-1980 Arasında
yetkiler ağırlıklı olarak Devlet Planlama Teşkilatı ve İmar ve İskan
Bakanlığı’ndayken 80’lerden sonra belediyecilik anlayışı kuvvetlenmiş ve yetki
paylaşımı ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu bağlamdada Büyükşehir
Belediye, İmar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma, Çevre, Boğaziçi, Milli
Parklar kanunları ve af yasaları çıkartılmıştır. 80’lerdeki bir diğer önemli gelişme
ise ruhsat dışı yapılaşmanın yasallaşmasıdır. Tüm bu süreç sonunda yaşam
kalitesi düşmüş, şehirlerde plansız yaygın konutlaşma görülmeye başlanmıştır.
80 Döneminin çılgın yapılanmasının kötü mirası halen daha kentlerin sırtındaki
en ağır yüktür.
2000 Sonrası
dönemde ise ekonomik olarak izlenen özelleştirme politikaları, özellikle batı
bölgelerindeki işgücü ihtiyacı doğudan batıya göçü hızlandırmıştır. Bir yandan
belediye toplu konut kooperatifleri diğer yandan özel sektör lüks konut
siteleri varlığını kuvvetlendirmiş ve Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen
deprem sancısıyla deprem riski olan alanlarda devlet kredisi ile afet konutları
yapılmaya, ilgili yönetmelikler hızla uygulanmaya başlanmıştır. Gelir gücü
yüksek kesim kendini lüks sitelere izole etmeye, gecekondular içerisinde de
konut biçimleri ve standartları hızla değişmeye başlamıştır. 2000 Sonrası dönemde
büyükşehirlerin yetkileri genişletilmiş ve bu bağlamda kentsel
alanlarda yenileme, apartman alanlarının iyileştirilmesi, yeni siteler ve
kapalı yerleşim alanlarının yeniden geliştirilmesi, tarihi konut alanların soylulaştırılması
kentsel dönüşüm uygulamaları açısından gündeme gelmiştir.
Cumhuriyetin
kurulması ardından yıllar süren ekonomik sıkıntılarının hafiflemeye başladığı
ve çok partili sisteme geçtiğimiz 1950 sonrası kent yapılanmamız kısaca bu
şekilde. Peki esas meselemiz kentlerimizdeki bu yığınlaşmanın çözümü nedir?
Çözüm yazımın başlığında gizli aslında “Kentsel Yönetişim”. Kentsel dönüşümün
ideal felsefesini ve kentsel yönetişim kavramını çarşamba günkü yazımda
paylaşacağım. Şimdilik kentinize iyi bakın. Çünkü yaşamak için ona ihtiyacınız
var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder