Sol yanım...

15 Ekim 2012 Pazartesi

KENTSEL YÖNETİŞİM




Kentsel Dönüşüm mevzusu uzun zamandır belediyelerin gündeminde. Fakat sanıyorum ki yerel seçimlere yaklaştıkça gündemdeki sıcaklığı artacak. Gün geçmiyor ki gazetelerde bir “kentsel dönüşüm” haberi görmeyelim. Peki acaba kentsel dönüşümün neyi hedeflediğini ya da  hedeflemesi gerektiğini tam olarak biliyor muyuz? Kentsel dönüşüm sadece eski binaları, gecekonduları yıkıp yerlerine çok katlı apartmanlar yapmaktan ibaret midir?

Bu kavramı daha iyi algılayabilmek için öncelikle kentsel dönüşümün Türkiye’deki yolculuğuna bir bakalım. Kentsel dönüşüm Türkiye tarihinde 3 zaman diliminde değerlendiriliyor: 1950-1980, 1980-2000 ve 2000 sonrası.

Her dönemin kendine özgü ekonomik, demografik, sosyo-ekonomik değişkenleri ve buna bağlı kentsel dönüşüm uygulamaları mevcut. Örneğin 1950-1980 arası kentlere göç ve hızlı nüfus artışı ve buna paralel olarak artan gecekondulaşma kentsel makroform olarak “Azman Kent” ler (merkezde yoğunlaşma;gecekonduların gelişimi) oluşturmuştur. O yıllarda kentsel dönüşüm uygulamaları da gecekondu bölgelerinin sağlıklaştırılması düzleminde kalmıştır.

1980-2000 Yılları arasına bakıldığında dışa dönük ekonomi politikaları, küreselleşme rüzgarları kentlerin dokusunu da hayli etkilemiştir. Ruhsatsız yapılaşmanın hızla arttığı bu dönemde ki en iyi gelişme yerel ilçe belediyelerine planlama yetkisinin verilmesi olmuştur. 1950-1980 Arasında yetkiler ağırlıklı olarak Devlet Planlama Teşkilatı ve İmar ve İskan Bakanlığı’ndayken 80’lerden sonra belediyecilik anlayışı kuvvetlenmiş ve yetki paylaşımı ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu bağlamdada Büyükşehir Belediye, İmar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma, Çevre, Boğaziçi, Milli Parklar kanunları ve af yasaları çıkartılmıştır. 80’lerdeki bir diğer önemli gelişme ise ruhsat dışı yapılaşmanın yasallaşmasıdır. Tüm bu süreç sonunda yaşam kalitesi düşmüş, şehirlerde plansız yaygın konutlaşma görülmeye başlanmıştır. 80 Döneminin çılgın yapılanmasının kötü mirası halen daha kentlerin sırtındaki en ağır yüktür.

2000 Sonrası dönemde ise ekonomik olarak izlenen özelleştirme politikaları, özellikle batı bölgelerindeki işgücü ihtiyacı doğudan batıya göçü hızlandırmıştır. Bir yandan belediye toplu konut kooperatifleri diğer yandan özel sektör lüks konut siteleri varlığını kuvvetlendirmiş ve Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen deprem sancısıyla deprem riski olan alanlarda devlet kredisi ile afet konutları yapılmaya, ilgili yönetmelikler hızla uygulanmaya başlanmıştır. Gelir gücü yüksek kesim kendini lüks sitelere izole etmeye, gecekondular içerisinde de konut biçimleri ve standartları hızla değişmeye başlamıştır. 2000 Sonrası dönemde büyükşehirlerin yetkileri genişletilmiş ve bu bağlamda kentsel alanlarda yenileme, apartman alanlarının iyileştirilmesi, yeni siteler ve kapalı yerleşim alanlarının yeniden geliştirilmesi, tarihi konut alanların soylulaştırılması kentsel dönüşüm uygulamaları açısından gündeme gelmiştir.

Cumhuriyetin kurulması ardından yıllar süren ekonomik sıkıntılarının hafiflemeye başladığı ve çok partili sisteme geçtiğimiz 1950 sonrası kent yapılanmamız kısaca bu şekilde. Peki esas meselemiz kentlerimizdeki bu yığınlaşmanın çözümü nedir? Çözüm yazımın başlığında gizli aslında “Kentsel Yönetişim”. Kentsel dönüşümün ideal felsefesini ve kentsel yönetişim kavramını çarşamba günkü yazımda paylaşacağım. Şimdilik kentinize iyi bakın. Çünkü yaşamak için ona ihtiyacınız var.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder