Yazılarımı
yazarken içeriğinden çok faydalandığım “gerçekgundem.com” internet sitesinde
okudum bu haberi: Adalet Ağaoğlu katıldığı bir televizyon programında referandumda
“yetmez ama evet” dediği için pişman olmadığını(!) fakat başbakana kırgın ve
geleceğe baktığında umutsuz olduğunu beyan etmiş. Onun bu açıklamasından sonra
derin bir “ah” çektim halimize… Nedir bu solun kendi içinde bitmek bilmez derdi
diye düşündüm. Ve tabi ki Ağaoğlu’nun pişman olması için daha ne gerekirdi diye
aklımdan geçirdim. Geçmişe dönüp şöyle bir baktığımızda “yetmez ama
evet”çilerin köklerini solun kendi içerisindeki ayrışmalarında bulabilir miyiz acaba?
Elbette
sol görüş kendi içerisinde birçok fraksiyon barındırdı yıllarca. Geçmiş
yıllarda ve belki hala kendini Maocu, Leninci, Stalinci olarak tanımlayanlar
bugün ağırlıklı olarak sosyal demokratlar, ulusalcılar, sosyalistler,
komünistler, bazen ortak noktalarda bazen zıt kutuplarda kimi zaman fikri
çatışmalar, kimi zaman birliktelikler içerisinde oldular. Kimisi kendini bir
gruba dahil ederken kimisi sadece “solcu” ya da “sol kanat” diye tanımlanmayı
tercih etti. Türkiye siyasi yaşamındaki sol cenahın bu hayli hareketli,
demokratik fakat çalkantılı hali genelde sağcıların işine yaradı.
İlk
olarak Adalet Partisi döneminde şiddetli bir anti-komünist propaganda ülke
genelinde gerçekleşti. CHP’liler komünist olmakla itham edildi. Halbuki Mustafa
Kemal Atatürk CHP’yi kurarken solculuğu değil halkçılığı, batılılaşmayı ve
laikliği, hiç kimsenin inançlarını karşına almadan uygulamayı esas almıştı. Önceliği
ulus devletin varlığıydı.
Adalet
Partisinin halkta yarattığı bu olumsuz algıya CHP ve İnönü “ortanın solu”
tanımlamasıyla çözüm getirmeye çalıştı. Rahmetli İsmet İnönü’nün o dönemdeki
Genel Sekreteri Bülent Ecevit’te “ortanın solunu” aynı derecede sahiplenmiştir.
Ecevit’in Genel Başkanlığa gelmesinden sonra “ortanın solu” hareketine yeni bir
halka eklendi. Artık memlekette sosyal demokrasi rüzgarları esiyordu. Halkçılık
ve demokrasi üzerine kurulu bu anlayış 70’lerde fırtınalar estirdi. Bu sırada
sol içerisindeki görüş ayrılıkları hızla devam ediyordu. Bu ayrılıklar hiç
bitmedi. Sol cenahın kendi içerisindeki fikri mücadelesi o kadar derindi ki bu
günümüzde sırf CHP’nin karşısında yer almak için AKP’ye destek verecek noktaya
ulaştı.
Bu
benim düşüncem ya da yorumum değil. Bu durum yazımın başında bahsettiğim Adalet
Ağaoğlu’nun açıklamalarında gizli. Ağaoğlu Ergenekon’dan yargılananların
kapısında bekleyen ailelerini, zamanında Diyarbakır cezaevinde yaşananlara
tepki göstermemekle suçluyor. Yetmez ama evet derken anayasanın değişeceğine
gönülden inandığını fakat yanıldığını söylüyor.
Bu
tartışmalar bitmez. Elbette bende hepimiz tek ses olalım, tek tip düşüncede
olalım demiyorum. Ama şu gerçeği görmek lazım; Sol bir partinin Türkiye’de
iktidar olması için tek umut CHP’dir. Solun artık bu iç meselerinden arınması
gerekmektedir. Aslında İstanbul Barosu seçim sonuçları tam da bu yazımı destekler
niteliktedir. Sol görüşlü 3 aday, sağ görüşlü tek adayla yapılan seçimlerde
“allahtan” Ümit Kocasakal ezici
çoğunlukla başkan çıkmıştır. İnanın ki Kocasakal’ın karakteri ve kişisel
özellikleri bu kadar ağır basmasa baro seçimlerinde de soldaki çok parçalı
yapıdan dolayı seçimi sağcı adaya kaptırırdık. İnanın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder