Sol yanım...

16 Ekim 2012 Salı

SOLUN DERDİ




Yazılarımı yazarken içeriğinden çok faydalandığım “gerçekgundem.com” internet sitesinde okudum bu haberi: Adalet Ağaoğlu katıldığı bir televizyon programında referandumda “yetmez ama evet” dediği için pişman olmadığını(!) fakat başbakana kırgın ve geleceğe baktığında umutsuz olduğunu beyan etmiş. Onun bu açıklamasından sonra derin bir “ah” çektim halimize… Nedir bu solun kendi içinde bitmek bilmez derdi diye düşündüm. Ve tabi ki Ağaoğlu’nun pişman olması için daha ne gerekirdi diye aklımdan geçirdim. Geçmişe dönüp şöyle bir baktığımızda “yetmez ama evet”çilerin köklerini solun kendi içerisindeki ayrışmalarında bulabilir miyiz acaba?


Elbette sol görüş kendi içerisinde birçok fraksiyon barındırdı yıllarca. Geçmiş yıllarda ve belki hala kendini Maocu, Leninci, Stalinci olarak tanımlayanlar bugün ağırlıklı olarak sosyal demokratlar, ulusalcılar, sosyalistler, komünistler, bazen ortak noktalarda bazen zıt kutuplarda kimi zaman fikri çatışmalar, kimi zaman birliktelikler içerisinde oldular. Kimisi kendini bir gruba dahil ederken kimisi sadece “solcu” ya da “sol kanat” diye tanımlanmayı tercih etti. Türkiye siyasi yaşamındaki sol cenahın bu hayli hareketli, demokratik fakat çalkantılı hali genelde sağcıların işine yaradı.


İlk olarak Adalet Partisi döneminde şiddetli bir anti-komünist propaganda ülke genelinde gerçekleşti. CHP’liler komünist olmakla itham edildi. Halbuki Mustafa Kemal Atatürk CHP’yi kurarken solculuğu değil halkçılığı, batılılaşmayı ve laikliği, hiç kimsenin inançlarını karşına almadan uygulamayı esas almıştı. Önceliği ulus devletin varlığıydı.

Adalet Partisinin halkta yarattığı bu olumsuz algıya CHP ve İnönü “ortanın solu” tanımlamasıyla çözüm getirmeye çalıştı. Rahmetli İsmet İnönü’nün o dönemdeki Genel Sekreteri Bülent Ecevit’te “ortanın solunu” aynı derecede sahiplenmiştir. Ecevit’in Genel Başkanlığa gelmesinden sonra “ortanın solu” hareketine yeni bir halka eklendi. Artık memlekette sosyal demokrasi rüzgarları esiyordu. Halkçılık ve demokrasi üzerine kurulu bu anlayış 70’lerde fırtınalar estirdi. Bu sırada sol içerisindeki görüş ayrılıkları hızla devam ediyordu. Bu ayrılıklar hiç bitmedi. Sol cenahın kendi içerisindeki fikri mücadelesi o kadar derindi ki bu günümüzde sırf CHP’nin karşısında yer almak için AKP’ye destek verecek noktaya ulaştı.


Bu benim düşüncem ya da yorumum değil. Bu durum yazımın başında bahsettiğim Adalet Ağaoğlu’nun açıklamalarında gizli. Ağaoğlu Ergenekon’dan yargılananların kapısında bekleyen ailelerini, zamanında Diyarbakır cezaevinde yaşananlara tepki göstermemekle suçluyor. Yetmez ama evet derken anayasanın değişeceğine gönülden inandığını fakat yanıldığını söylüyor.


Bu tartışmalar bitmez. Elbette bende hepimiz tek ses olalım, tek tip düşüncede olalım demiyorum. Ama şu gerçeği görmek lazım; Sol bir partinin Türkiye’de iktidar olması için tek umut CHP’dir. Solun artık bu iç meselerinden arınması gerekmektedir. Aslında İstanbul Barosu seçim sonuçları tam da bu yazımı destekler niteliktedir. Sol görüşlü 3 aday, sağ görüşlü tek adayla yapılan seçimlerde “allahtan”  Ümit Kocasakal ezici çoğunlukla başkan çıkmıştır. İnanın ki Kocasakal’ın karakteri ve kişisel özellikleri bu kadar ağır basmasa baro seçimlerinde de soldaki çok parçalı yapıdan dolayı seçimi sağcı adaya kaptırırdık. İnanın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder