Sol yanım...

15 Ekim 2012 Pazartesi

KENTSEL YÖNETİŞİM: SULUKULE




Geçen cumartesi günkü yazımda Kentsel Dönüşüm’ün Türkiye’deki tarihinden kısaca bahsetmiştim. Kentlerde yapılaşmanın 1950’den bu yana gelişimini ve dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada sorunların neler olduğuna değinmiştim. Problem çok çeşitli bakış açılarıyla farklı farklı tanımlansada gerçek olan o ki kentsel dönüşüm uygulamalarında çözüm önerilerine kuvvetle ihtiyaç duyulmakta. İşte bu noktada kentsel dönüşümün felsefesine hakim olmak gerekiyor. Kentsel dönüşüm uygulamalarında kullanılması gereken başlıca yöntemler arasında: Kentsel yenileme (urban renewal) yani eskiyi yıkıp yeniden inşa etme (örnek olarak:   İstanbul’da Haliç Çevre Nazım İmar Planı), Sağlıklaştırma (upgrading) yani alt yapısı yetersiz bir bölgenin belli yatırımlarla yeterli hale dönüştürülmesi ve Islah-imar (improvement) gelir.

Bilindiği üzere Türkiye’de çoğunlukla en radikal çözüm olan kentsel yenileme metodu uygulanmaktadır. Bölgedeki evler yıkılır, yerine lüks çok katlı apartmanlar inşa edilir. Bu sistem çoğunlukla rant odaklıdır. İnşa edilen lüks konutlarda bölgenin eski sahipleri yer bulamazlar. En yakın ve trajik örnek Sulukule’dir. 2006 Yılında Sulukule’deki Roman vatandaşların evlerine dağıtılan tebligatın üzerinde “önce insan” yazıyordu. Bölgenin rengi, müziği, dokusu olan Roman vatandaşlarımız bu tebligatlar aracılığıyla gruplar halinde Fatih Belediye’sine  çağrılmış ve yangından mal kaçırır gibi dönüşüm projesi anlatılmıştı. Vatandaşların önüne o günlerde üç farklı seçenek sunulmuştu: ya evlerini satacaklardı, ya evlerini kamulaştıracaklardı ya da Sulukule’de TOKİ aracılığla yapılan lüks konutlardan birini satın alacaklardı.

Halbuki kentsel dönüşümde çözüm kentsel yönetişim’den geçer. Yönetim tek taraflı bir süreçtir. Yönetişim ise karşılıklı, çoklu katılımla işleyen bir süreç. Avrupa’daki tüm benzer örneklerde olduğu gibi dönüşüm yapılacak bölgede yerel ortaklıklar ve katılım şarttır. Batı Avrupa’da kentsel dönüşüm uygulamaları “alana özgü yönetim planlaması”na yani çok sektörlü (kamu, özel, yerel halk) ortaklıkların kurulması temeline dayanır.

Sulukule örneğinde de bu yaklaşım 2010 yılında uygulanmak istenmiş fakat sonuç yine ranta teslim olmuştur. Sulukule Atölyesi isimli bir grupta 60 kadar akademisyen, şehir plancısı, mimar, sosyolog, sanatçı ve Sulukule’li vatandaşların bir kısmı yer almış ve ürettikleri “Alternatif Sulukule Projesi” ile Roman kültürüne saygılı, bölge halkının varlığını koruyacak bir proje ortaya çıkmış ve hem TOKİ’ye hem Fatih Belediyesi’ne sunulmuştur. Sonuç tabi ki olumsuzdur.Proje sümen altı edilir.

Aslında ideal olan tıpkı Sulukule Atölyesi’nde olduğu gibi kollektif, şeffaf, demokratik bir proje planlama sürecidir. Kentsel Yönetişim’in temeli bölge halkının katılımını sağlamaya, bölgede sadece konut problemini değil, istihdam, sosyal yaşam problemlerini de çözmeye yöneliktir. Hatta kentsel yönetişim dahilinde bölgedeki suç oranını düşürmek ve refah seviyesini yükseltmekte başlıca hedefler dahilindedir.

Kentsel Dönüşüm’ün uygulandığı birçok bölgede “önce insan” diye yola çıkılıp “önce rant”a dönüştüğünü üzülerek görmekteyiz. İşte tamda bu yüzden kentler sosyal demokrat belediyecilik anlayışıyla yönetilmeye ihtiyaç duymaktadır. Seçmenlerin bu ihtiyacı yerel seçimlerde görmesini temenni ederim. Yoksa kentlerimiz için çok geç olacak. Kentinize iyi bakın. Çünkü yaşamınız onun ellerinde…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder